bugün
- ssilvermist13
- mavi vatan11
- ölen arkadaşın karısına basmak9
- ülkenin katiller ve sapıklar ülkesine dönmesi19
- çin10
- evlilik21
- hırsız denildiğinde akla gelen ilk isim18
- sapanca daki bungalovda gizli kamera15
- chatgpt9
- kurt saldırısında yapılacaklar14
- tayyip erdoğanın trumpu hizaya getirmesi24
- para9
- hangi şirinler karakterisin18
- akp neden hep kazanıyor18
- orta asya birliğinin türkiye işgalcidir kararı20
- v a m p i r o v10
- sarapci koalanın taksisine binmek14
- anın görüntüsü13
- klarnet calan sarapci koala 610
- karınızın giyimine karışır mısınız12
- pilav şehriyeli mi olmalı şehriyesiz mi12
- 6 ay sevişmeyen erkek otomatik olarak gay olur14
- su burcu yazgı coşkun8
- istanbul da makarios heykeli45
- kaynanasını hamile bırakan damat23
- kayınvalide damat ilişkisi12
- trafik kazası yapmak9
- trump'un ulu sözlük kapanacak demesi10
- bu saatte mantar soslu makarna yemek külo yapar mı12
- irz düşmanı sözlük yazarları8
- ben seni arkadas olarak goruyorum diyen kiz10
- iyi değilim ve neden bilmiyorum8
- semicenkin yeni sevgilisi9
- kadın erkek arkadaşlığı8
- ulunun en iyi 10 yazarı8
- zeki bir insan olmanın kötü tarafı16
- ilk buluşmada esnaf lokantasına götüren kız12
- kuresel ikinma'nın yetkili olması13
- eski ulu prensesi9
- kürdün 2 vazgeçilmezi8
- geliboluda yapılacak şeyler12
- targeted individuals12
- beraber kuzu çevirme yapılabilecek yazarlar8
- true nikli yazar silik yesin kampanyası10
- ingilizce sözler9
- esra erol da damadıyla kaçan kaynana11
- dün arabama binen 185 lik iri yarı kız25
- diploma iptalini normal karşılamak17
- yuvarlak kalçalı kadın8
- yaptığınız en büyük ahlaksızlık9
bazı hikayeler tuhaf başlar. böyle bir tuhaflığın kahramanı olmak bir yazıda edebi lezzete malzeme olmak gibi bir bakıma hoş görünse de yaşanmışlığın izdüşümü sızı olarak kalır kimi zaman kahramana. işte böyle bir sızı ile söyleyeceklerim var. sesime kulak ver, kulak yetmez yürek ver de dinleyiver. değil mi ki dalıp gidebiliriz istediğimiz yerlere, zihnimize sınırı çizecek olan kim? Değil mi ki olmamış olanı dahi zihnimize var edip varlık alanına çıkarırız ve ona göre kalbimize ritm verebiliriz. evet insanız hepimiz, bak da bende seni gör, sende beni bil.
elimde kaderim yürürken ormanın derinliklerinde hangi ağaç altında dinleneceğimi seçmiş olmayı büyük bir hürriyet sanıyordum. işte pekala şu ağacı seçebilirdim ya da vazgeçip diğerini seçebilirdim ama kaderimde bir ağaç seçme zorunluluğum olduğunu düşünecek halde değildim. kader dediğim bedenimden ileri gelen acziyet işte. yoruldum desem kısaca ne hoş olurdu. dolambaçlı düşünmekten ve kavramlara sığınmaktan vazgeçemem bunu da biliyorum.
işte bir salkım söğüt ağacı tevazu ile eğdiği dallarının altına misafir bekler gibi duruyor. rüzgarla dans eden dallar ve dallarda yapraklar hışırtıyla dolu bir huzur vaadediyor gibi. gölgesine serilip sırtımı veririm de açar heybemi nevalemi tüketirim diyerek hayale kapılmış yaklaşırken hareketli bir karartı ile ürpermek ve bunun yılan olduğunu hissederek daha bir ürpermek arasında durdum yerimde. bu ağaç tesadüfen seçtiğim bir ağaç değil kendi kaderimdi ellerimde olan, fakat işte başka bir canlı benden önce kapıvermişti orayı. kaderden kadere kaçmak istedim ki bir sürelik daha ilerleyecek gücü hissetmesem dizimde bunu nasıl isterdim.
sandın ki hikaye basit bir ağaç seçiminden ibarettir, heyhat! böyle küçük bir detaya dayalı olsaydı keşke her şey. kara bir kadere doğru adım atan ayaklarım bilselerdi gider miydi? ormanda başka ağaç altında serçe sesleri arasında canıma kan verdi son yiyeceklerim. hatta uyudum bir süre de gözlerime fer dizlerime güç geldi.
en nihayet vardım. vardım ağacını, böceğini, çiçeğini, insanını sevdiğim kutlu yere. sıradan bir köy köy olmasına da bende öyle değil. ne zaman ki bu köyün yollarının en güzel adımlarla adımlandığına yönelik yüreğimde, aklımda yer edeni bildim o zamandan beridir bu köy sıradan değil. buradan bizim köye gelen birini gördüğümde sevinç ile hüzün arası bir muhabbet etme isteği doğup bastırdıklarımdan vakidir bu köy sıradan köy değil benim için. bu köyde gecelerimden uykuyu, fikrimden diğer şeyleri alan uyur geceleri. bu köyün gecesinde ay daha parlaktır rüyalarımda. yakıcı güneş burayı yakmaz da gelir benim içime çöreklenir sanki uzaktan.
amcam oğlu kapıda ineklerine tuz yalatıyor kayaya serpmiş. köyde bir akşamüstü telaşı. çocuklar karanlığa sarkacak bir saklambaca başlamışlar ki akşam ezanından sonra çalınan vakit çocuklara saklambaç için daha bir tatlıdır. tarlalarda yorulup da akşam toplanınca yazları saklambaç oynayası gelir buranın çocuklarının. biliriz biz de buraların çocuğuyuz bu kültürü biz aktardık bizden öncekilerin bize aktardığı gibi onlara. sıcak bir selama sıcak bir kucakla karşılık veriyor amcamın oğlu. hal hatır hallerine tarla ürün muhabbeti karışıyor bir süre öyle ayaküstü sohbet ediyoruz derken yengemin o zoraki gülen yüzü beliriyor avlunun öte tarafından. son zamanlardaki sık ziyaretlerimden memnun değil doğal olarak, köyün yaz işleri arasında misafir ağırlamak zordur bilirim. yine de bir kabalık etmeden benim için amcamın oğlunun kestiği tavuğu kızartıp sunuyor yüzünde o misafire karşı olması gereken güler yüzü eksik etmeden.
akşam yemeği sonrasında semaverde çayı beklerken amcamın oğlu rahmetli babamı anıyor. hey gidi amca bir vakit gülerek belirirdi sen gibi aniden ceplerinde şekerle. bizim çocuklar beklerdi amcamı gelsin diyerek, amcam demek şeker demekti. büyük oğlunun askerliğinden, benim evlenme vaktimin geldiğinden, annemin hastalığının durumundan, kardeşimle aramın açıklığından bahsediyoruz. ben lafı dönüp dolaştırıp gönlümde yer eden güzele getirmeye meyyalim ama bir yol açılıverse diye pusuda bekliyorum ilgimi çok da çekmeyen konularla ilgili sohbete eşlik ederken. ilgim gönlümde gönlüm güzelde. güzelden haber alayım derdindeyim kim ne bilsin.
yengem semaverden çay doldururken ağzından ne de tatlı bir edayla dökülüveriyor yüreğimi kanatanlar. kardeşini nişanlayacaklarmış harmandan sonra. söz etmişler aralarında. kız önce istemem demiş de yengem ikna edivermiş. amca oğlu kızı övüyor bizim kayınço ablasına dua etsin o kızı zor alırdı diyor. benim yüreğim daralıyor, benim içim yanıyor, ben başka alemlerdeyim. ortam kayboluyor ben içimdeki yetimliğe dönüyorum. içimde yer eden kadersizlik hissine boğuluyorum yine. eski türkülerin ağlatan ezgileri çöküyor içime derinden. çok sevdiğim çaya kardeşi sigarayı ekliyorum.
dudaklarımdan dökülen hayırlısı olsun cümlesinin ardındaki zoraki gülümseme ile yengem bir zalim oluyor sevdiğimi çalan.
geç oldu yat demesine aldırmadan amca oğlumun karanlık ormana dalıyorum işim var yarın erkenden bahanesiyle. kurtlar çıksa yem olsam diyerek geçiriyorum içimden kurt çıkar mı korkusu eşlik ederek.
yanaklarımda bir ateş hissediyorum, yüreğimde bir sızı ile ormanda derinliğime gidiyorum. yağmur yağıyor aldırmıyorum, içime bir şiir düşüyor kendiliğinden.
bir kaderden bir kadere kaçış gibi;
her kaderde bir dolu gözyaşı yağdı kalbime!
elimde kaderim yürürken ormanın derinliklerinde hangi ağaç altında dinleneceğimi seçmiş olmayı büyük bir hürriyet sanıyordum. işte pekala şu ağacı seçebilirdim ya da vazgeçip diğerini seçebilirdim ama kaderimde bir ağaç seçme zorunluluğum olduğunu düşünecek halde değildim. kader dediğim bedenimden ileri gelen acziyet işte. yoruldum desem kısaca ne hoş olurdu. dolambaçlı düşünmekten ve kavramlara sığınmaktan vazgeçemem bunu da biliyorum.
işte bir salkım söğüt ağacı tevazu ile eğdiği dallarının altına misafir bekler gibi duruyor. rüzgarla dans eden dallar ve dallarda yapraklar hışırtıyla dolu bir huzur vaadediyor gibi. gölgesine serilip sırtımı veririm de açar heybemi nevalemi tüketirim diyerek hayale kapılmış yaklaşırken hareketli bir karartı ile ürpermek ve bunun yılan olduğunu hissederek daha bir ürpermek arasında durdum yerimde. bu ağaç tesadüfen seçtiğim bir ağaç değil kendi kaderimdi ellerimde olan, fakat işte başka bir canlı benden önce kapıvermişti orayı. kaderden kadere kaçmak istedim ki bir sürelik daha ilerleyecek gücü hissetmesem dizimde bunu nasıl isterdim.
sandın ki hikaye basit bir ağaç seçiminden ibarettir, heyhat! böyle küçük bir detaya dayalı olsaydı keşke her şey. kara bir kadere doğru adım atan ayaklarım bilselerdi gider miydi? ormanda başka ağaç altında serçe sesleri arasında canıma kan verdi son yiyeceklerim. hatta uyudum bir süre de gözlerime fer dizlerime güç geldi.
en nihayet vardım. vardım ağacını, böceğini, çiçeğini, insanını sevdiğim kutlu yere. sıradan bir köy köy olmasına da bende öyle değil. ne zaman ki bu köyün yollarının en güzel adımlarla adımlandığına yönelik yüreğimde, aklımda yer edeni bildim o zamandan beridir bu köy sıradan değil. buradan bizim köye gelen birini gördüğümde sevinç ile hüzün arası bir muhabbet etme isteği doğup bastırdıklarımdan vakidir bu köy sıradan köy değil benim için. bu köyde gecelerimden uykuyu, fikrimden diğer şeyleri alan uyur geceleri. bu köyün gecesinde ay daha parlaktır rüyalarımda. yakıcı güneş burayı yakmaz da gelir benim içime çöreklenir sanki uzaktan.
amcam oğlu kapıda ineklerine tuz yalatıyor kayaya serpmiş. köyde bir akşamüstü telaşı. çocuklar karanlığa sarkacak bir saklambaca başlamışlar ki akşam ezanından sonra çalınan vakit çocuklara saklambaç için daha bir tatlıdır. tarlalarda yorulup da akşam toplanınca yazları saklambaç oynayası gelir buranın çocuklarının. biliriz biz de buraların çocuğuyuz bu kültürü biz aktardık bizden öncekilerin bize aktardığı gibi onlara. sıcak bir selama sıcak bir kucakla karşılık veriyor amcamın oğlu. hal hatır hallerine tarla ürün muhabbeti karışıyor bir süre öyle ayaküstü sohbet ediyoruz derken yengemin o zoraki gülen yüzü beliriyor avlunun öte tarafından. son zamanlardaki sık ziyaretlerimden memnun değil doğal olarak, köyün yaz işleri arasında misafir ağırlamak zordur bilirim. yine de bir kabalık etmeden benim için amcamın oğlunun kestiği tavuğu kızartıp sunuyor yüzünde o misafire karşı olması gereken güler yüzü eksik etmeden.
akşam yemeği sonrasında semaverde çayı beklerken amcamın oğlu rahmetli babamı anıyor. hey gidi amca bir vakit gülerek belirirdi sen gibi aniden ceplerinde şekerle. bizim çocuklar beklerdi amcamı gelsin diyerek, amcam demek şeker demekti. büyük oğlunun askerliğinden, benim evlenme vaktimin geldiğinden, annemin hastalığının durumundan, kardeşimle aramın açıklığından bahsediyoruz. ben lafı dönüp dolaştırıp gönlümde yer eden güzele getirmeye meyyalim ama bir yol açılıverse diye pusuda bekliyorum ilgimi çok da çekmeyen konularla ilgili sohbete eşlik ederken. ilgim gönlümde gönlüm güzelde. güzelden haber alayım derdindeyim kim ne bilsin.
yengem semaverden çay doldururken ağzından ne de tatlı bir edayla dökülüveriyor yüreğimi kanatanlar. kardeşini nişanlayacaklarmış harmandan sonra. söz etmişler aralarında. kız önce istemem demiş de yengem ikna edivermiş. amca oğlu kızı övüyor bizim kayınço ablasına dua etsin o kızı zor alırdı diyor. benim yüreğim daralıyor, benim içim yanıyor, ben başka alemlerdeyim. ortam kayboluyor ben içimdeki yetimliğe dönüyorum. içimde yer eden kadersizlik hissine boğuluyorum yine. eski türkülerin ağlatan ezgileri çöküyor içime derinden. çok sevdiğim çaya kardeşi sigarayı ekliyorum.
dudaklarımdan dökülen hayırlısı olsun cümlesinin ardındaki zoraki gülümseme ile yengem bir zalim oluyor sevdiğimi çalan.
geç oldu yat demesine aldırmadan amca oğlumun karanlık ormana dalıyorum işim var yarın erkenden bahanesiyle. kurtlar çıksa yem olsam diyerek geçiriyorum içimden kurt çıkar mı korkusu eşlik ederek.
yanaklarımda bir ateş hissediyorum, yüreğimde bir sızı ile ormanda derinliğime gidiyorum. yağmur yağıyor aldırmıyorum, içime bir şiir düşüyor kendiliğinden.
bir kaderden bir kadere kaçış gibi;
her kaderde bir dolu gözyaşı yağdı kalbime!
güncel Önemli Başlıklar