bugün
- iftara davet edilecek sözlük yazarları17
- hazreti meryem olduğunu iddia eden kadın31
- emekliler ek iş yapsınlar diyen mhp'li vekil23
- kastamonu da kafasına ampul takıran akp'li genç15
- dinsiz olmakla övünen yavşak13
- 2024 yerel seçimleri13
- en iyi çikolatalı gofret markası8
- manyak olmaya karar verdim21
- bir sözlük kızını sahiplenmek15
- kadınlar beni neden hep reddediyor14
- laftan anlamaz sözlük yazarları9
- icardi190536
- kuresel ikinma'nın artık eskisi kadar yazmaması9
- et fiyatlarının insanları çıldırtmıyor oluşu8
- ideal erkek fiziği anketi30
- karabük11
- akp'ye oy vermeyen emekli şerefsizdir23
- pompanın en cok döndüğü 5 üniversite10
- osideusu kıskanan yazarlar10
- turgut altınok13
- ideal kadın vücudu anketi16
- yazarların 2010lu yıllarda en sevdiği 3 yıl18
- imamoğlu'nun kirli rant ağı deşifre oldu9
- hollanda da ineğe hallenen gurbetçi12
- anın görüntüsü8
- 26 mart 2024 cübbeli ahmet'in kalp krizi geçirmesi20
- rockefeller ailesi vs rothschild ailesi12
- mental bozuluğu olan yazarlar sıralı tam liste21
- bir sözlük erkeğini öpmek10
- pazarda yerden sebze toplayan emekli15
- tuborg10
- sahurdayız uludağ sözlük14
- her sabah güler yüzle uyanan insan16
- kafanın içindeki sürekli konuşan ses16
- tedavisi bulunamayan hastalıklar15
- dondurmalı irmik helvası9
- belediye başkan adayıyla tokalaşmak10
- tarafıma az önce gelen moral bozucu mesaj8
- evlenirseniz çocuk yapar mısınız9
- çin medeniyetin yeni kıblesidir13
- güzel bir kıza iltifat etmek17
- oyumuzu neye göre veriyoruz14
- taliban dış işleri bakanlığı ofisi fotoğrafı11
- türkiye de lise öğrencilerinin durumu16
- murat kurum19
- zenci bir kız evinize gelse naparsınız18
- fenerbahçeye verilen hissiyatımsı penaltı15
- karabük üniversitesi12
- en ilginç kadın isimleri12
- polat kalafat8
Yenmeye elverişli olan her şey.
başkasına söylenen bir yalanı başkasına inanacak der gibi anlatma şeklidir.
*olum bu yalanı da yemez ya.
- bekle ve gör yiyecek.
*olum bu yalanı da yemez ya.
- bekle ve gör yiyecek.
kişiden kişiye fena halde değişen bir şeydir yiyecek. ayrıca bir de şu var; besin maddesi denen şeyle yiyecek aynı şey midir? örneğin, vejeteryan vatandaşlarımız et yemiyor. oh iyi güzel, bana kalsın kebaplar. ama et onlar için bir yiyecek midir? yada şöyle sorayım; afrika'da anneler açlıktan kıvranan çocuklarına çamurdan köfte yaparlarmış.(bunu bu şekilde hikaye ederek anlatmak bile iç burkucu.) e şimdi çamura yiyecek mi diyelim? onlar için öyle. 'her kelime her zaman aynı kelime değildir' sözü burada da etkisini gösteriyor bize. 7.4 şiddetinde.
ah izafiyet sen nelere kadirsin!
ah izafiyet sen nelere kadirsin!
(bkz: gida)
ünlü budunbilimci claude levi-strauss çok ilginç bir incelemesinde yiyecek konusunu yapısalcı açıdan ele alır ve ilkel toplumlardan günümüze 'yemeğin' yapılarını ortaya koyar. bu yapıların temelinde çiğ-pişmiş karşıtlığı bulunmaktadır. kuşkusuz, bu ve bunun gibi yapısal özelliklerin sürekliliği, bugün bizim de, ilkel toplum insanı gibi yiyip içtiğimizi göstermez. hatta bugünkü toplumların yemekleri arasında da, yapısal diyebileceğimiz ayrımlar vardır. claude levi-strauss'un belirlediğine göre, sözgelişi, bugün ingiliz 'tabağı'nın temel yapısı, ortada etin, kenarlarda ise garnitürün bulunmasından oluşur; ortadaki ulusaldır, onun yanına dizilmiş olanlar ise sömürgelerden gelme. claude levi-strauss'a, söylemediği sözü söyletmek istemem; ben ekleyeyim, ingiliz imparatorluğunu bu ingiliz tabağı betimlemesi kadar kestirmeden ortaya koyan bir tanıt gösterilemez kolay kolay. sömürgelerini bir bir yitiren bu imparatorluğun, yavaş yavaş garnitür sıkıntısına düşüp düşmediğıini bilmiyorum; ama devlet yapısının değişmesiyle 'tabak'ta da birtakım değişikliklerin kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz sanırım. bundan çıkarılacak en yakın sonuç, "benim sofram", "benim tabağım" biçimindeki övünmeli sözlerin gülünçlüğüdür. türlü koşulların getirdiğini, 'bizim' saymakta ne kıvrak bir zekamız var!
bizim 'yemeğimiz'in karakteri nedir diye düşünmeye, türk tabağı ile ingiliz tabağını karşılaştırarak gireyim dedim. baktım ki, bizim ulusal tabağımız karma değil. başka bir deyişle, pilav üstü kuru fasulye örneğinden başka, bizde yemekler karışmıyor, tek tek yeniyor. şimdi, bu sözlerime karşı, bazı sözlük yazarları, karma yemeklerimizi bir bir saymaya başlayacaklarını düşünmüyor değilim; evet, yanında bezelye ve patates ile biftek tabağı var, ama bu ve bunun gibi tabaklar, devlet değişiklikleri sonucu gelmiştir soframıza.
yakın tarihimiz, göçebelikten yerleşikliğe geçiş sürecinin tarihi olarak özetlenirse pek de yanlış olmaz. göçebenin yediği ile, yerleşiğin yediği arasında elbette büyük ayrım olacaktır. göçebenin başlıca yemeği ettir, çünkü sebze için yerleşmek gerekir. bizde otoburluk, yerleştikçe gelişmiştir. hayvan ardında geçen yaşamın, sütü, yoğurdu, ayranı, yağı da boldur elbet. ama bahçeci olmadan [türlü] yapmasına olanak yoktur onun. ayrıca türlü’nün karma bir yemek olduğu da kolay söylenemez. çünkü eti olmayan bahçecinin, toprağında ne bulduysa tencereye atması, bir seçme, beğeni işi değil, zorunluluk sonucudur. katalonya ile fransız sınırı arasındaki costa brava köyünün, iki kulplu demir kapta yapılan balıklı pilavı (paella, hem yemeğin, hem de iki kulplu kabın adı) bütün dünyada ünlüdür. (bizde de bir ara boğaz lokantalarında lüks yemek olarak verilirdi); oysa yoksul bir balıkçı yemeğidir bu. adam o gün denizden çıkarttıklarının satabildiğini satar, elinde kalanı karısına getirir, kadın da bunları pirince katıp pişirir. içinde birkaç çeşit balık var diye, bu yemeği yiyen yoksul costa bravalıyı 'denizler imparatoru' sayacak değiliz ya!
bizim 'yemeğimiz'in karakteri nedir diye düşünmeye, türk tabağı ile ingiliz tabağını karşılaştırarak gireyim dedim. baktım ki, bizim ulusal tabağımız karma değil. başka bir deyişle, pilav üstü kuru fasulye örneğinden başka, bizde yemekler karışmıyor, tek tek yeniyor. şimdi, bu sözlerime karşı, bazı sözlük yazarları, karma yemeklerimizi bir bir saymaya başlayacaklarını düşünmüyor değilim; evet, yanında bezelye ve patates ile biftek tabağı var, ama bu ve bunun gibi tabaklar, devlet değişiklikleri sonucu gelmiştir soframıza.
yakın tarihimiz, göçebelikten yerleşikliğe geçiş sürecinin tarihi olarak özetlenirse pek de yanlış olmaz. göçebenin yediği ile, yerleşiğin yediği arasında elbette büyük ayrım olacaktır. göçebenin başlıca yemeği ettir, çünkü sebze için yerleşmek gerekir. bizde otoburluk, yerleştikçe gelişmiştir. hayvan ardında geçen yaşamın, sütü, yoğurdu, ayranı, yağı da boldur elbet. ama bahçeci olmadan [türlü] yapmasına olanak yoktur onun. ayrıca türlü’nün karma bir yemek olduğu da kolay söylenemez. çünkü eti olmayan bahçecinin, toprağında ne bulduysa tencereye atması, bir seçme, beğeni işi değil, zorunluluk sonucudur. katalonya ile fransız sınırı arasındaki costa brava köyünün, iki kulplu demir kapta yapılan balıklı pilavı (paella, hem yemeğin, hem de iki kulplu kabın adı) bütün dünyada ünlüdür. (bizde de bir ara boğaz lokantalarında lüks yemek olarak verilirdi); oysa yoksul bir balıkçı yemeğidir bu. adam o gün denizden çıkarttıklarının satabildiğini satar, elinde kalanı karısına getirir, kadın da bunları pirince katıp pişirir. içinde birkaç çeşit balık var diye, bu yemeği yiyen yoksul costa bravalıyı 'denizler imparatoru' sayacak değiliz ya!
https://fbcdn-sphotos-e-a...890631003_744370451_n.jpg
Hayvanların bazılarını yiyecek bazılarını arkadaş olarak görüyorsanız siz bir hayvansever değilsiniz, iki yüzlüsünüz !
Hayvanların bazılarını yiyecek bazılarını arkadaş olarak görüyorsanız siz bir hayvansever değilsiniz, iki yüzlüsünüz !
Yiyeceğin ağzınızdan midenize ulaşması yedi saniye sürer .
güncel Önemli Başlıklar