bugün

1926’da Tarsus’ta doğan Oğuzcan, Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi. Çeşitli banka ve ga­zetelerde çalıştı. iş Bankası Halkla ilişkiler Müdür Yardımcısı iken 1977’de emekli oldu. ilk şiirlerini 1940 yılında yayınladı. Kırkı aşkın şiir ki­tabı, dört düzyazı, on üç de antolojisi çıkan, ayrıca şiir plakları ve şarkı sözleriyle de tanınan şairin kendi adını taşıyan bir resim galerisi vardı.

Şiire aşk ve benzeri güzel duyguları işlemekle başlayan Ümit Yaşar, çok sevdiği oğlu Vedat Oğuzcan’ın ölümü üzeri­ne, “ölüm” ve “acı” konularını dile getirmeye başladı.

Bir gazete küpüründen:
"4 Kasım 1984 Ümit Yaşar Oğuzcan öldü. “Pop” şair oldu. Üç kez intihara kalkıştı. “ Kimse acımasın bana, istemem / Ben aşkın ve ölümün şairiyim” dedi. 26 yaşındaki büyük oğlu Vedat avucunda “ işte böyle intihar edilir” notu ile Galata köprüsünden atladı. Bu olayın ardından şiirleri ölümün bahçesi oldu"

aŞK Şairi Ümit Yaşar Oğuzcan, önceki gece ge­çirdiği bir enfarktüs sonu­cu 58 yaşında vefat etti. Oğuzcan geçirdiği krizin ardından Şişli ilk Yardım Hastanesi’ne götürül­dü ama kalbi yeniden çalıştırmak için yapılan girişimler sonuç vermedi.

Cemal süreya,
Bazı insanların ölümü insanda ayrı ve ek bir eksiklik duygusu yaşatır. Ümit yaşar'ınki böyle oldu bende. eski bir arkadaşımdı. Son yıllarda çok az karşılaşıyorduk. buna kendimi çok zor alıştıracağım.

SELiM iLERi,
Ümit Yaşar’ı çok eski yıllardan, gazetelerden ve takvim yaprakların­dan tanımıştım Böylesine popülerleşmiş bir şiir, okuma isteğinin gitgide ortadan kalktığı bir toplum için, elbette bir işlevi yerine getiriyordu. Ayrıca kendisini sonradan tanıdım. Çok duyarlı bir insan olduğunu gördüm.

MÜJDAT GEZEN,
Ümit Yaşar yalnız Türk şiirine değil, taşlama ve hiciv edebiyatımıza, ve mizahımıza da büyük katkılarda bulunmuş bir sanatçıdır. Tüm seven­lerine başsağlığı dilerim.

ORHAN Duru,
Gerçek bir şair yaşamı sürdüren Ümit Yaşar Oğuzcan, yeni şiirimizin, özellikle 1940’lardan sonraki şiirimizin geniş halk kitlelerine yayılmasında etkin oldu. Şiirlerinden ve mısralarından bazıları nerdeyse atasözleri hali­ne geldi. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Cenazesi teşvikiye camii'nden kalkmış ve zincirlikuyu mezarlığı'na gömülmüştür.
“intihar edecem edecem” diye diye oğlunun da başını yakmıştır.
...

Al beni de erit ateşinde gözbebeklerinin
Erit beni
Ruhumu aşkının potasında yak
Kahrolsun bu karanlıklar
Bu mesafeler
Bu zaman
Ben seni istiyorum
Ya seninle yaşamak
Ya da sende yok olmak.
"Anlamıyor musun?
Gökyüzü güneş olsa
Sensiz karanlıktayım"
oğlu vedat intihar ettikten sonra daha güzel şiirler yazmış denilebilir.
ve kendi kendine bile
çok sevdiğini bütün
samimiyetinle,
inanmışlığınla
itiraf edebiliyorsan,
bir gün o seni hiç,
ama hic sevmediğini söylese bile ,
senin sevginde azalma olmayacaksa
ve ölünceye kadar onu aşkların
en olumsuzu ile sevebileceksen;
işte o zaman
onu seviyorsun demektir.
türk sanat müziğinde ayrı bir yeri olan şair...
pek çok şiiri avni anıl tarafından bestelenmiştir...

şiirleri içten bir sesleniştir benim için.
şiirlerinde müzik vardır.
kendisi de şiirlerin böyle olması gerektiğini ifade eder...

bu nedenle pek çok şiiri rahatlıkla müzik cümlelerine uyarlanabilmiştir...
avni anıl ve ümit yaşar bu anlamda bir ruhu temsil ederler...

sabite tur gülerman'dan dinleyeceğiniz bu şarkının sözleri ümit yaşar oğuzcan'a aittir..
https://www.youtube.com/watch?v=v30V-fh-B_M

sözleri:
uzuyor yıllar gibi dakikalar sen yoksan
teselliler, ümitler neye yarar sen yoksan
alev alev yanarken bilsen nasıl her gece
bin defa ölüyorum fecre kadar sen yoksan
Tam 24 kez intihara teşebbüs etmiş olan şair. En sonunda oğlu vedat 17 yaşındayken kendisini galata kulesi'nden atarak intihar etmiştir ve üzerinden çıkan notta ise şu yazmaktadır "baba öyle intihar edilmez, böyle edilir."

Keşke bu kadar melankolikken ebeveyn olmasaymış.
kıymetini eski kuşak bilir... kimi çok güzel şiirleri kimi çok güzel şarkı sözü olmuş/olacak şiirleri vardır ama yine de yere göğe eğdirilmeyecek bir şair değildir.

https://www.youtube.com/watch?v=_6Bq0IWwkx4
(bkz: Nilüfer) - (bkz: Ayrılanlar için)

timur selçuk versiyonu da vardır ama... nilüferle çalışan (bkz: buğra uğur) düzenleme olarak iyidir... piyano falan duyarsın ya... yaylılar girer çıkar vs.
Ben böyle olsun istememiştim;
Ya sana çok yakın
Ya senden çok uzak olmalıydım!
Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
Büyük dağlar, derin denizler olsun istiyordum
Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi...

Çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim.
Dağda yanan bir çoban ateşi gibi
Gökte bir yıldız gibi
Seni görmeli,
Seni yaşamalı,
Ve senden çok uzaklarda olmalıydım.
Ya senden çok uzak olmalıydım
Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
Büyük dağlar, derin denizler olsun istiyordum.
Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi
Çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim
Dağda yanan bir çoban ateşi gibi
Gökte bir yıldız gibi
Seni görmeli
Seni yaşamalı ve senden çok uzaklarda olmalıydım

Biliyorum güzelliğin yer altı nehirlerine benzer
Biliyorum bir sır gibi güzelsin
Hani anlatılmaz duygular vardır
Hani şarkılar vardır
Sevip söyleyemediğimiz
Şiirler vardır unuttuğumuz
Aşina çehreler vardır hani
Zaman zaman hatırlayamadığımız
işte sen o kadar güzelsin
Ve ben o kadar karanlıklar içindeyim ki
Şunlar ellerindir diyorum, tutamıyorum
Şunlar gözlerindir diyorum bakamıyorum.
Düşün kahrımdan ölmeliyim artık
Ölemiyorum.

inanmak var olmaktır, bilirsin
inandığımız şeyler için yaşayalım
Nice sabahlar, nice aydınlıklar
Gelecek nice günler için yaşayalım.

Sarı gülleri seversin
Sarı karanfilleri seversin
Sarı kasımpatılarını
Sarı bir dünyayı seversin
Ben sende olan bütün renkleri seviyorum
işte tek farkımız bu
Yoksa hiçbir şey önemli değil bu dünyada
Senden başka.
Ne zulümler
Ne kavgalar
Ne günler ne geceler hiçbiri önemli değil
Sen yaşadıkça.
Ve yaşamak hiçbir zaman
Bunca güzel olmayacak
Sen yaşadıkça.

Bir kalbim var et, kan, sinir
iki gözüm var seni görür
Ayaklarım sana gelir
Ellerim seni arar
Bir dünya ki kocaman
Bir evren ki sonsuz
Sen olmasan neye yarar

Şimdi söyle bana bütün çirkinliğimi
Yalanlarımı
Kötülüklerimi yüzüme vur artık
Utandır beni yaşadığıma
Çaresizliğimi suratıma bir tokat gibi indir
Yanağımda beş parmağının izi kalmalı
Sonra geç karşıma
Olanları unutalım
iki eski dost gibi
Her şeye yeniden başlayalım
Yeniden yaşayalım geçmiş, gelecek bütün yılları
Bütün keder ve sevinçleri paylaşalım
Sana sevinç düşsün, bana keder
Benim ellerimde kanlı diken yaraları
Senin ellerinde kanlı güller.

Bir yere yaklaşıyoruz
Kulağıma sesler geliyor
Bir gemi demir alıyor olmalı
Belki bir adam ölüyor
Ne biliyorsun
Belki de bir sona yaklaşıyoruz
Yum gözlerini her şeyi zamana bırak
Yum gözlerini nasılsa akşam olacak

Korkma yaklaş karanlığa
Orda ben varım
Çaresizliğimize, zavallılığımıza
Gel, beraber ağlayalım.
Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
Sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
Alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...

Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
görsel
Kanıma girecek
Gözbebeklerime oturacak
Bir senfoni gibi kulaklarımdan eksilmeyecek

Ne vardı?
Hiç karşıma çıkmasaydın
Bu kör olası gözler görmeseydi seni
Ne vardı
Güzelliğini hiç bilmeseydim
Bir dua gibi bellemeseydim adını

Ne vardı bütün gece
Gözlerimi tavana dikerek
Seni düşünmeseydim.
umduğum gibi çıkmadı insanlar.
herkes bir şeyler aldı götürdü benden.
Bir gece başımızı alıp gitsek diyorum.
Bir deniz kenarı mı olur, bir dağ başı mı olur.
Kaçsak bu kalabalıktan.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı

Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik

Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk

Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık

Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda

Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
itme beni

Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim

Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

Tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana

Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni

Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm

Al şu serçe parmağım sende kalsın
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim

Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden.
ve şu saat geldigin anda
durabilir sevincinden
zaman çıldırabilir
çünkü benim dünyamda
olumsuzluk, seni sevmek demektir.
ayten ismini özel kılan şair.

"ayten'i hiç ayıplamadım
o anda kim olsa ölürdü".

Nur içinde yat.
Beşinci Mektup
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

işte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Affet Beni Dünya

Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde
Cümle düşmanlarımı affettim
Yediğim meyvalardan
Kokladığım çiçeklerden af diliyorum
Yerde yürürken gördüğüm
Sebepsiz kanına girdiğim
Zevk için öldürdüğüm
Böceklerden af diliyorum
Dağdan, topraktan, taştan
Evlattan, akrabadan, arkadaştan
Yağan yağmurdan, doğan güneşten
Denizlerden, göklerden af diliyorum
Yıllardır kahrımı çeken kadından
Ondaki yaşamak ümidinden
Baba evinden, ana sütünden
Yediğim ekmeklerden af diliyorum
Kadrini, kıymetini bilmediğim
Hayali ile bahtiyar olmadığım
Otuz yıl arayıp bulmadığım
Geleceklerden af diliyorum

Ümit Yaşar Oğuzcan.
Şiir yazmanın romantiklik olduğunu başlığı altında öğrendiğimiz şair. Acıların en demlisi olan evlat acısını yaşamış insan, acıdan evvel de ahiren de şiir yazar. Şiirde romantizm yok mu? Şiirde hayatın kendisi var. Tüm sevgisi ve sıcağıyla, tüm nefreti ve soğuğuyla. Şaire bir tek pedofili ve ırkçılık yakışmaz, geri kalanı tasarrufu ve kendiselliğidir.

Herkes de sanıyor şairler hep romeo hep mecnun, hep romantik hayat aşırı romantizm. Biyografisini bildiğimiz orospu çocuğu şairler de var. Naif orospu çocukluğu diye bir şey de var.
"Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var,
beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın,
değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret
ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya
bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin
tarafı yaşantımızın."
(bkz: beşinci mektup)
bugün yıkığım biliyor musun ?

ezginim, çaresizim, umutsuzum..