bugün

1930'lar amerikası'ndaki mafya hesaplaşmalarını işleyen johnny depp, christian bale filmi.
tüm zamanların en iyi mafya filmlerinde top 10 dışına bir kurban adağı bulunan filmdir.

bu arada oyunculuk bıçağını bileye bileye efsane kılıçlara fake atan dembrovski efendiye karşı da artık el öpme ayakları yapmak lazım. donnie brasco meselesi de var bu ipnetorun...
johnny depp ve christian bale'in yanı sıra filmin oyuncu kadrosunda Marion Cotillard ve Emilie de Ravin gibi isimler de bulunmaktadır.
Johnny Depp'in baya bir genç göründüğü, içinde Christian Bale gibi müthiş bir oyuncuyu da barındıran 10 temmuzda vizyona girecek Michael Mann filmi. Bu da fragmanı.

http://www.sinemalar.com/.../Halk-Dusmanlari/0/kucuk/
johnny depp oynamasa sırf christian bale için gidilecekti. ikisini birlikte görmek için farz oldu gitmek.
johnny depp için izlenecek filmdir.

"Bryan Burrough'un Türkiye'de yayınlanmayan Public Enemies: America's Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI, 1933-43 (Halk Düşmanları: Amerika'nın En Büyük Suç Dalgası ve FBI'ın Doğuşu) adlı kitabından uyarlanan film, Hollywood'un gerçek bir hikayeye en çok yaklaşan filmlerinden birisi olarak değerlendiriliyor.

Olaylar Amerika'nın Büyük Bunalım yıllarında gerçekleşir ve dönemin en ünlü suçluları ve yeni oluşan FBI arasında yaşananlar anlatılır."

gözümüz gönlümüz açılsın editi:

görsel
olmamış filmdir. tüm film boyunca odaklanmaya ve filmi anlamaya çalıştım ancak olmadı. tam bir konu üzerinde durup etraflıca anlatmaya başlıyor diyorum, yok, hemen kesip yenisine başlıyor. aşk var filmde ama nasıl aşk anlamak mümkün değil, hiç üzerinde durulmuyor. kısacası sanki bir dizi filmin herhangi bir sezonunu almışlar, her bölümden beşer dakikalık bir kolaj yapmışlar da ortaya böyle br şey çıkmış hissi uyandırıyor izleyende ki ben bu kadar kaliteli oyuncunun olduğu bir filmden daha iyi bir sonuç beklerdim.
içindeki sağlam çatışmalarıyla heati hatırlatan film olmuştur. hatta bazı sahnelerdeki çekimler heate taş çıkartmaktadır.

ayrıca ilk banka soygununda arabaya bindirilip kaçırılan sarışın, losttan aşina olduğumuz emilie de ravindir. yanlış görmediniz...
yönetmenin saniyede 15 plan değiştirerek başımızı ağrıttığı filmdir.ulan saymadım ama bir insan bir masaya oturmaya yeltendiğinde yaklaşık 3 saniyede 4-5 tane plan değiştirdi adam.

Karakterleri pek derinlemesine yansıtamamışlar, bir de galiba kullandıkları kamera farklı bir kamera olsa gerek ki kimi yerlerde ingiliz dizisi renklendirmesi izliyorum sandım.

Ha yine de kötü film değil, lakin fragmanını vs gördükten sonra çok yükselttiğimiz beklentimizi karşılamamıştır. imdb puanında kanımca 7.3ü falan hakeder.

ek: çok fazla plan değiştirmesi dışında hareketli kamera kullanımının kimi yerlerde gereksiz olduğu kimi yerlerde ise Çok başarılı olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Örneğin kalabalık odalarda salonlarda kameranın durduğu ve hareket ettiği noktalar sizi o kalabalıktaymışsınız hissi vermektedir.

ha ama en luzumsuz yerde de hareketli kameranın varlığı kafa sikmekten başka bir iş yapmamaktadır. 1 sn içerisinde 180 derecelik panı beyin algılamaya çalışınca böyle oluyor tabi.
şahsımı uzun zaman sonra sinema salonuna götüren film. sebebi de filmin hem bir michael mann filmi olması ve elbette hem de johnny depp ve christian bale faktörüdür. verdiğiniz her kuruşun karşılığını alabileceğiniz bir film. yani "hacı dvd'si çıksın öyle izleyeyim" diye nadasa bırakamamanız gereken filmlerdendir. johnny depp the pirates of the caribbean trilogy'sin de olduğu gibi yine döktürmüştür. christian bale ise bizim için hala the dark knight'tır.. ve öyle kalacaktır...

edit: soundtracklerini mutlaka dinleyin derim..
Büyük bir heyecanla sinema salonuna koşmama sebep olan ama geride hayal kırıklığından başka bir şey bırakmayan film. Beklentileri yüksek tutmanın getirdiği bir sorun.

--spoiler--
Öncelikle filmde yakalanan ve işlenen ironi nefisti. Bir suç dehası kanunların boşluklarından yararlanarak şöhretini büyütmekte ama aynı zamanda kanunların gelişmesini de sağlamakta. Kanunlar değişirken, yeni suç birimleri (FBI) kurulurken oyunun kuralları değişiyor ve bu yeni düzenin yaratılmasına sebep olan John Dillinger kendisini bir anda oyun dışında buluyor.

Filmin konusu bu açıdan harika olsa da kaplumbağa hızında ilerleyen ilk yarı insanın içini kasıyor. Bir de olur olmaz yerde kullanılan hareketli kameralar insanın beynini bulandırıyor.

Filmin ikinci yarısı daha hareketli ve daha akıcı olmasına karşın yine aynı kameralar insanın konuya odaklanmasını zorlaştırıyor. Hele hele Wisconsin'daki evde yaşanan çatışma sahnesi skandaldı. O nasıl bir açıdır nasıl bir ışıktır, renktir idrak edemedim. Bir an için Samanyolu TV'de "beşinci boyut" izliyorum sandım. O derece kötüydü.

Hepsinden öte filmin sonu ta en başından belliydi. Özellikle FBI'ın kurulması ve mafyanın çalışma şeklinin değiştiğinin ortaya çıkması Dillinger'ın yakın çevresinden biri tarafından satılıp öldürüleceğini kesinleştirdi.

Filmde beni rahatsız eden başka bir nokta da Dillinger'ı sempatik gösterme çabasıydı. Tamam filmde iki tane baba aktör var ve ikisi de badem edilemez ama adam CCPD'nin içinde kendisinin yakalanması için kurulan departmana elini kolunu sallaya sallaya girip içeride dolaşıp, fotoğraflara bakıp en sonunda da maç dinleyen polislere "hacı kaç kaç?" diye sorması biraz fazla abartılıydı. dışarıda olsa sorun yok ama Dillinger Squad'ın ofisinde bu pek olmamış.
--spoiler--

Sözün özü kötü bir film değil ama beklentileri yüksek tutmanızı önermem. Depp ve Bale'in oyunculukları yine ve doğal olarak enfes. Film için değil ama onları izlemek için gidilebilir.
banka soygunu ve hapishaneden kaçış sahneleriyle izleyenleri memnun eden filmdir. ayrıca büroda çalışan acemi memurlarla, sonradan gelen (sanırım teksas'tan gelmişlerdi) ve saha tecrübesi üst düzey olan memurlar arasındaki farkı çok iyi yansıtmayı başarmış bir filmdir. john dillinger'ın ormandan kaçışı sahnesinde dedektif winstead(Stephen Lang)'ın yaşına rağmen gösterdiği büyük çeviklikle son anda yere yatıp delik deşik olmaktan kurtulması gerçekten etkileyiciydi. marion cotillard'ın güzelliği ve fransız zarafeti de filme hoşluk katmaktadır.
christian bale'nin johnny deep'in yanında pek bir havasının olmadığı filmdir. ayrıca kendisini çok az gördük. ilk banka soygununda esir alınan emilie de ravin'de gözlerden kaçmadı her ne kadar toplamda 10 saniye gözüksede.
her şeyden biraz olsun derken neyi vurgulayacağını seçemeden biten bir film. michael mann hakkında bu lafları etmek biraz zor geldi, iki gündür düşünüyorum o yüzden, acaba ben mi anlayamıyorum diye. sonra baktım rotten tomatoes'da benimle aynı fikirdeymiş, hemen geldim yazdım.

film kötü olmak için ciddi bir çaba sarfediyor ama içinde mann-depp-bale-cotillard isimleri olan bir prodüksiyondan bahsediyoruz, yani çaba sarfetmeyle olmuyor neyse ki.

bi de filmde christian bale'in aksanı çok acayip. hayatımda böyle bi şey duymadım ben, benzer olarak aklıma sadece cartman'ın otorotah deyişleri geldi.
.....johnny depp'in başarılı oyunculuğu ve marion cotillard'ın sevimliliği dışında vaadettiklerini yerine getiremeyen filmdir. bunun yanında kostüm, dekor, makyaj dallarında akademi ödüllerinin adil davranması durumunda güçlü olacağına inandığım fakat haddinden fazla silah takırtısı nedeniyle sinemadan başımda ağrılarla çıktığım filmdir.
dillinger'ın efsanevi yeteneğini ve zekasını johnny depp üzerinden çok başarılı bir şekilde yansıtmış filmdir. kesinlikle izlenilesi.
hala torrentlere düşmemiş film.
hala izlemeyenlerin çok şey kaçırdığı filmdir. micheal mann yine mükemmel bir iş çıkartmıştır. konusunu hiç bilmeden oyunculara ve yönetmene bakarak girdiğim film tabi ki beni yanıltmadı. ve tabi ki johnny depp bir kez daha kendini kanıtlamıştır bu filmde. *gerçek bir banka soyguncusu dillinger'ın hayatı ve son nefesi gözler önüne serilir. son sahnede keşke gerçek olmasa da anlatılanlar ölmese burada dillinger denir film izlenirken. hep bir merakla beklenir şimdi ne olacak diye. kulaklarda diana krall'ın enfes sesiyle black bird kalır film esnasında, film sonrasında. mükemmel bir aksiyon, mükemmel bir aşk, mükemmel bir dram. izlenilesidir.
--çok ama çok pis spoiler var direkt sonunu söylüyorum ona göre--

vasatı aşamayan film. spoiler'e rastlarım diye hakkında hiçbir şey okumamıştım bu filmin. konusunu bile bilmiyordum. johnny depp oynuyordu, yani benim bir filmden bekleyebileceğim her şey vardı. sinemaya da zaten johnny depp'in filmini izlemeye gittim, public enemies'i değil.

neyse, film başladı bir baktım ki bin yıllık soyguncu-özel ajan muhabbeti. bu muydu dedim içimden. bu kadar değildir, johnny depp oynuyor, senaryo bir yerde farklılaşacaktır diye devam ettim. sonuç? çok yavaş ilerleyen bir ilk yarı, filmin ilk yarısında olmasa da olurmuş hatta olmasa daha iyi olurmuş diye düşündüren bir aşk hikayesi (ki tek güzel yanı vestiyerli sahnede johnny depp maço bir erkek olsaymış nasıl olacağını görmemizdi ve evet yine müthiş oluyormuş), dillinger'ın yakalanmasıyla bir anda seyirciyi sarmaya başlayan heyecan, artan tempo, johnny'nin bir iki laf sokuşturması, avukatın damgasını vurduğu mahkeme sahnesi, aksiyon, tekrar kaçma ve kovalamanın başlaması, buna bağlı olarak seyircinin tekrar filmden kopması, bitmek bilmeyen bir ikinci yarı, aşk hikayesinin giderek oturması ama bunun johnny'nin sonunu hazırlayacağını farketmek, johnny'nin filmin sonunda öleceğini inceden hissetmek ama konduramamak, aptal bir melodram repliğiyle özdeşleştirmemiz beklenen ölüm sahnesi... bir de filmin başından sonuna kadar susmayan silah sesleri...

şahsen ben bir yerden sonra sadece johnny depp'i izlemeye başladım. kendisinin bu filmdeki oyunculuğunun da hakkını vermek lazım diye düşünüyorum. christian bale'i belki de oynadığı rolden dolayı pek sevemedim. tesadüf müdür bilmiyorum ama bu adamın iyiyi oynadığı filmlerde nedense ben kötüyü destekliyorum**.

aşk meşk sahnelerine de odaklanamıyordum zira sürekli billie'nin başak köklükaya'ya mı yoksa melis birkan'a mı daha çok benzediğini düşünüyordum. hâlâ kararsızım sözlük.

johnny depp'in ilk defa rol gereği öldüğünü gördüm ve epey sarsıldım. kendisine her rol çok yakışır ama ölüm sahnesi hiç yakışmamıştı.

--çok ama çok pis spoiler var direkt sonunu söylüyorum ona göre--

hasılı, efendim, johnny depp ile kafayı bozan herkesin mutlaka görmesi gereken ama genel olarak izlenmese de kayıp yaratmayacak bir film.
michael mann abi bu sefer bizi filmin içine çekemedi. elbette gerçek hayattan bir film olması, tarihi olması buna engel olabilir. colleteral, the insider ve heat gibi başyapıtlarının gerisinde bir film.
--spoiler--
bye bye blackbird
--spoiler--
--spoiler--
johnny depp her zaman olduğu gibi oyunculuğuyla göz doldurmuştur.polislerin billie yi yakaladığı sahnedeki hayal kırıklığını,o duygu fırtınasını bakışlarıyla öyle bi anlatıyor ki adam, geri alıp tekrar izlemek istiyor insan.

christian bale e gelince çok ön planda değildir filmde.kendini sevdiren bir karakteri oynamadığından olsa gerek sevenlerini hayal kırıklığına uğratabilir.kızımızı işkence sonrası kollarıyla oyuncak bebek gibi kaldırması batman ı hatırlatıyor azıcık.

marion cotillard kızımızında öyle saf bi güzelliği var ki yakın çekimlerde bakmaya doyamıyor insan.
--spoiler--

sonuç olarak bir johnny depp filmidir efendim michael mann çok daha iyisini yapardı aslında diye de düşünmüyor değiliz.
ehh işte filmi. bir kere michael mann iyi yönetmendir eyvallah da baba olmamış bu film ya. john dillinger hakkında hiçbir bilgim yok ama bu film de onun hakkında pek bilgi verdiği de söylnemez. ha bir sinemada bütün işlerini görüşüyor o kadarını biliyoruz. ayrıca film uzun olmuş iki buçuk saat ve bu iki buçuk saatte insana pek de bir şey vermiyor. ha dersiniz heat de 3 saatti ama en azından izlettiriyordu film kendini. bu film ise bırakın bir heat olmayı collateral dahi olamamış.
internete düştükten sonra sadece Johnny Depp ve/veya Christian Bale hayranlarının izleyeceği kaliteli oyuncuların oynadığı vasat, kötünün iyisi bir film.. müzikleri güzel..
Beklentilerin çok altında kalan ve yanlızca johnny depp sayesinde hasılat yapacak olan şişirilmiş filmdir.
güncel Önemli Başlıklar