bugün

Bahtsızlıkta en kral baba.Kızları onu beş parasız sokağa atarlar.
(bkz: kral learda burada yiyor lan)
...işte insanların sersemliğine güzel bir örnek: çoğu kez kendi ektiğimizi biçtiğimiz halde, bahtımız kapandı mı başımıza gelecek felaketlerin sorumluluğu gider güneşe, aya ve yıldızlara yükleriz. Sanki zorunlu olduğumuz için kötülük yaparmışız gibi; sanki göklerin zoru ile budala, doğuşumuza egemen olan burcumuzun baskısı ile alçak, hırsız ve hain; sanki yıldızımızın etkisine boyun eğmek gerektiği için sarhoş, yalancı olur, zina ederiz. Yaptığımız bütün kötülükler kutsal bir gücün zoruyla olur. Orospu peşinde koşan bir zamparanın şehvetini bir yıldıza yüklemesi harika bir kaçamak doğrusu! Babam, annemle ejder takımyıldızlarının kuyruğunun altında birleşmiş, ben de Büyük Ayının altında doğmuşum, huyumda ondan kaba saba ve şehvetli olmuş! Saçma! Ben piç olarak ana rahmine düşerken, en saf yıldız göklerde parlasaydı bile, ben neysem o olurdum yine.
(Gloucester Kontunun gayrimeşru oğlu Edmund, insanların yaptıkları hataları astronomi ve doğa olaylarına başlamaları üzerine bu konuşmayı yapar)

Soytarı: (Kral Leara) insanın burnu niçin yüzünün tam ortasındadır bil bakalım?
Kral Lear: Ne bileyim.
Soytarı: Burnunun her iki yanında birer gözü olsun da kokusunu alamadığı şeyleri görsün diye!

Talih, Batı yazınında çoğu kez Orospu; olarak ele alınır, çünkü herkese açıktır ve kimse için sürekli değildir.

Bu sözler bir kaçığın olduğuna göre bırak deliler dinlesin?

Ruh huzurluysa; beden duyarlıdır.

Eskiden delikanlılar, yiğitler âşık olduklarını göstermek için şapkalarına sevdikleri kadının eldivenlerini takar ve öyle gezerler(di)
Neron, Roma yanarken; flüt çalmaktaydı.

Kurdun evcilliğine, atın sağlığına, delikanlının aşkına, orospunun sözüne inanan delidir.
Makamındaysa bir köpeğe bile itaat etmek gerek.

Sözlerinin geçtiği çok özgün bir kitap, remzi yayınevinin baskısı şiddetle tavsiye edilir. Ardında da macbeth lütfen...
oyunda lear'in kurmaylarindan olan kent karakteri ilgiyle izlenmesi gereken , sadakat, azim, olgunluk ve kendini bilme konusunda örnek bir karakterdir.

--spoiler--
ne bir kadina tutualacak kadar genc, ne bir kadinin üzerine düsecek kadar yasliyim, sadece kirk yasindayim.
--spoiler--
ders olarak* işlendiğinde kendinden tiksindirebilen bir william shakespeare oyunu.hayır tamam william abiye saygımız sonsuz da o oyun boyunca kullandığı whoo lar thus lar kinda minda lar ne ya. lear'ın deliliğini göstericem diye bizi de deli ediyodu az kaldı.
ama şüphesiz ki shakespeare'in esas anlatmak istediği şey ne lear'ın*yaptığı aptallıklar ne o zamanki toplum yapısı nede kent'in sadakatidir. seven bir hatta iki kadının* ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmıştır bize. tee o kadar zaman önceden uyarmıştır bizi usta.
tabi birde cordelia bulmanın ne kadar zor olduğunu.
Kral Lear trajedisi,evlat nankörlüğü konusu içinde,uzun yıllar hükmetmeye,her şeyi ve herkesi arzularına boyun eğdirmeye alışmış ve bu yüzden dünya ve insanların gerçek niteliğini değerlendiremez olmuş mütehakkim bir kişinin, yaptığı hatanın kefaretini ödeyip arınarak insanı anlaması ve insanlık düzeyine erişmesini ele alan Shakespeare'in 4 büyük tragedyasından biridir. Evlat nankörlülüğünün nerelere varabileceğini ve sebep olduğu yıkıntıyı açıkça göstermektedir.
bu ünlü oyunun başında, yaşlı kral lear, topraklarını üç kızı arasında pay etmek ister, ama onlara "babanızı ne kadar seviyorsunuz?" gibilerden bir soru sorar. kızlardan en büyüğü, onu dünyada herşeyden çok sevdiğini söyler; ortanca kız da öyle. fakat sıra küçük kıza, cordelia'ya geldiğinde, evlenmek üzere olan cordelia, kalbinin yarısının kocasına ait olduğunu söyler. vay sen misin bunu söyleyen? küçük kız baba toprağından tüm yoksun bırakılır. ben bu sahneyi hep yadırgamışımdır. cordeia'nın ille doğruyu söylemesine hiç gerek yoktu. sonra lear'in bu söze bunca kızması da yanlıştı. oyunda bu yanıttan ne korkunç sonuçlar doğduğunu biliyorsunuz. ama bu yanıt verilmeseydi ve o korkunç sonuçlar çıkmasıydı, william shakespeare'in ünlü yapıtı da olmayacaktı. masalın doğru olup olmadığını bilmediğimize göre, sakın bu yanıt willam shakespeare'in vıdıvıdıcılığından çıkmış olmasın?
shakespeare'in ''büyük trajedileri'' denen dört eserinden biridir. evlat nankörlüğünün nereye varabileceğini ve sebep olduğu yıkıntıyı açıkca göstermektedir.
cüneyt gökçer'in sahnede devleştiği karakter.
lear e kulak verelim;

şu gülümseyen kadını görüyor musunuz? baştan aşağı yapmacık; yüzüne bakın, belden aşağısı buz kesmiş sanırsınız; faziletin mahcupluğuna bürünmüş, zevk sözü edilince irkiliyor...ama azmış aygırlar bile zevke onun kadar iştiha ve hararetle koşmazlar. üst tarafları kadındır onların ama alt tarafları hayvandır. bellerinden yukarısı tanrıların ama aşağısı şeytanın malıdır. cehennem, zulmet, kükürt kuyuları, alev alev ateşler, kaynar sular, pis kokular hep, hep oradadır...püf...püf...eczacıbaşı biraz misk kokusu ver bana; düşüncelerimi temizleyeyim.

günahını altın kaplat, adaletin kudretli kılıcı birşey yapamadan kırılır; paçavralara sar, bir cücenin saman çöpü bile onu deler geçer.

öyleyse başımızın üstünde bu korkunç gürültüleri koparan yüce tanrılar kim siniyor görsünler de, kanunlarına karşı gelenleri meydana çıkarsınlar. suçun gizli kaldığı için adaletin şamarından kurtuldun sefil, titre! kana bulanmış eller, yeminleri hiçe sayan, fazilet taslayıp zina döşeğine serilen namussuzlar, siz de saklanın! gizli kapaklı tertiplerle, rüya oyunları ile insan canına kıyan habis, korkudan buna! cümrü ruhlarında saklı caniler, suçunuzu saran duvarları yıkıp ortaya çıkında, sizi hesap vermeye çağıran bu heybetli hakimlerden af dileyin! bana gelince; ben suçlu değil, davacıyım.
---spoiler içermesi muhtemel bir entry---

w. shakespeare' in en karamsar trajedilerinden kral lear. modern topumdaki yozlaşma ve insani değerler üzerine kurulmuş dramatik yapısı, yazıldığı dönem göz önüne alındığında, seyirci için hazmı oldukça zor bir oyundur. bunun için sahne metni ile edebi metin olarak ayrı ayrı ele alınmış, bunlar da quarto ve folio olarak adlandırılmıştır. oyunun sonunda neredeyse bütün önemli karakterlerin ölümü tamamen karamsar bir tablo çizer. zira saflığı temsil eden cordelia' nın yanı sıra, sonradan aklı başına gelen lear ve bir diğer iyilerin safındaki karakter olan gloucester dahil olmak üzere, tüm etik ve maddi yozlaşmış sistemin çöküşü gösterilir. bunun yanında regan, goneril ve edmund gibi karakterler de ebediyete intikal ettirilip bir anlamda hesaplaşma sağlanır. tüm oyun boyunca cordelia kadar saf olan kent karakteri ise son perde bitiminde hala umut olduğunu sembolize eder. bu açıdan f. kafka' nın dava' sında son anda pencerede yanan ışık gibi bir aldatmaca verilir izleyiciye. tüm alt metinlerin ve ezoterik çıkarımların ötesinde kral lear sırf görünen yönüyle de dev bir eserdir.

---spoiler içermesi muhtemel bir entry bittii---
shakespeare’in bu eseri trajedi türünün bir örneğidir. kitapta; yaşamla ölüm, insanla evren arasındaki çatışma ele alınmıştır ve aynı zamanda da insanın sınırları ve dayanma gücünün ulaştığı noktalar müthiş bir edebi betimlemelerde gözler önüne sunulmuştur.bu tragedyada ele alınan konu okuyucuya genel hatları itibariyle erdemli insanların iyilik peşinde koşmalarını ve bu yolda çekinilen zahmetleri esas kılar. kötü karakterlerin gerek zehirlenerek gerekse intihar ederek ölümle son bulmaları okuyucunun erdemli davranabilmesi ve bu olaylardan ders çıkarabilmesi hususunda okuyucuda güzel bir izlenim bırakır. bir başka bakımdan bakacak olursak platon’un savunduğu erdemin insanlara öğretilemezliğine bir cevap olarak bu tragedya örnek gösterilebilir. sanat bu konuda öğretici bir rol üstlenebilir.
william shakespeare'ın önemli trajedilerinden.
william shakespeare'in hamlet, othello ve macbeth'in de aralarında bulunduğu dört temel trajedisinden biridir.
küçüğün neden hayırlı olduğunu sigmund freud'un sanat ve sanatçı üzerine yaptığı shakespeare incelemelerinde bulabilirsiniz.
"Olanaklarının biraz altında yaşa. gösterdiğinden daha fazlasına sahip ol."
“Kısaca anlatayım bu hikâyeyi,

Bitince de acıdan parçalansın yüreğim!

Hayat o kadar tatlı ki!

Her an ölüm acısıyla bin kez ölürüz de,

Göze alamayız hemen ölmeyi!”
görsel

Bir Haluk Bilginer yorumu.
dün akşam itibariyle ankara meb şura'da sahnelenen (bkz: haluk bilginer) in ingilizceden uyarladığı, başrolünü oynadığı shakespeare oyunu. oyunu, oyuncuları, senaryoyu vs. eleştirecek bir noktam yok ama klasik tiyatro ve shakespeare oyunları üç aşağı beş yukarı böyleyse ben almayayım. yani yarısında çıktık ve birçok insan da bayılmanın eşiğindeydi. eminim birçok insan benim gibi ya haluk bilginerin fanboyluğu sonucu kendisini vitrin olarak görüp gitti veya emmy ödülü sonrası izleme ihtiyacı duydu. o salondaki birçok kişinin herhangi bir shakespeare oyununu algılayabilecek kabiliyette olduğunu düşünmüyordum zaten ve ara geldiğinde de bu savım desteklenmiş oldu.
"...Yağmur yağarken güneşin açtığını görmüşsünüzdür: Onun gülümsemesi ve ağlaması da böyle, ama daha güzeldi..."

(Kral Lear - William Shakespeare, s.115)