bugün

1956 yılında eskişehirde doğdu.Ankara Aydınlıkevler Lisesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi.Bir süre eskişehir Anadolu Üniversitesinde dersler verdi (1983).

ilk şiiri 1973'te Umut Erkan adıyla gelişme dergisinde yayınlandı.1979 yılından bu yana şirlerini çeşitli dergilerde yayınlıyor.22 yıl reklam yazarlığı yaptı.'Üç Çiçek' ve 'Şiir Atı' dergilerini çıkaranlar arasında yer aldı.Radikal gazetesinde haftada bir 'Açık Mektup'

yazıyor.

Kitapları:

Şiir:Karşılığını bulammaış sorular(1981),

Sokak Prensesi(1990),

Sırat Şiirleri(1991),

Eskiden Terzi(1995),

Kabareden Emekli Bir

Kızkardeş(Lina Samandre Adıyla/1996),

40 Şiir ve Bir...(1997),

Hafıza:Hafız(Hafız Adıyla/1999),

Dergilerde Kalan Şiirler(1999),

Ölüm Bir Skandal(1999),

Nar/Toplu Şiirler 1(2000),

Hafız ile Semender/Toplu Şiirler 2 (2002),

Keder Gibi Ödünç (2005)



Deneme:

Haziran,Tekrar (2000),Üvey Sokak (2005)
Niçin aşk?

Haydar Ergülen

Baştan söyleyeyim: Bu bir aşk mektubu değildir. Memleketin yine her bakımdan bir ateştopuna döndüğü şu yakıcı ve boğucu ortamda aşk mevzuuna girip harareti artırmak da istemem. Merdiven Şiir dergisinin 4. sayısında bir soruşturma var: 'Niçin Şiir Yazıyorlar?' Büyük, orta, genç, her boydan şairler bu sorunun hakkını veren yanıtlar hazırlamışlar. Herkes meşrebince niçin şiir yazdığını açıklıyor. Arada Baki Ayhan T. gibi 'Niçin yazdığımı bilmiyorum' diyenler de çıkıyor, Sina Akyol gibi 'Şairin bir poetikası varsa, niçin yazdığını mutlaka bilir' diyenler de. Ben bu hususta kendimi Baki Ayhan T.'ye daha yakın buluyorum, çünkü vaktiyle ben de 'Niye şiir yazdığımı bilmiyorum' demiştim ve bir hayli de zılgıt yemiştim!
Şair arkadaşların yanıtlarını okuyunca, sorunun 'Niçin şiir yazıyorsunuz?' değil de, sanki 'Niçin âşık oluyorsunuz?' biçiminde sorulduğunu düşündüm. Evet, itiraf ediyorum, hayli indirgemeci bir tutumla, düzlem kaydırarak, soru öyle sorulmuş da olsa, yanıtların pek fazla değişmeyeceğini hissettim. Bence, aşkın ne kadar dile getirilebilir sebebi varsa, şiirin de o kadar sebebi vardır. Şairler niye şiir yazdıklarına dair pek çok sebep sıralamışlar sıralamasına da, sebepler sıralandıkça zemin de kaybolmuş. Sonunda elde bir sürü sebep kalıyor, ama hiçbiri soruya bir cevap oluşturmuyor. Bu belirsizlik ya da boşluk hissi söz konusu şairlerden kaynaklanmıyor elbette, soruşturmayı yanıtlayan 17 şairin yerine başka 17 şair seçilseydi de belirsizlik ortadan kalkmayacaktı sanırım.
Gerçekten ilginç, güzel ve doğru cevaplar vermiş şairler. Ahmet Oktay 'büyülemek ve büyülenmek için' şiir yazıyor, Kemal Özer "Elimden gelenin bu olduğuna inandığım için" diyor, Güven Turan "Dünyamı dile getirmek ve onu paylaşmak için" diye yanıtlamış, Sina Akyol 'bir başka dili kullanabilmek' biçiminde özetliyor, Ali Günvar 'aslında şiir filan yazma derdinde olmadığını' ve 'sürekli kendisiyle hesaplaştığını' beyan ederken, Ali Ural "Şiir beni neden seçti?" diye soruyor. Akif Kurtuluş samimi olarak 'bilmediğini' söylerken, Mehmet Can Doğan, Yunus'un dizesiyle yanıtlıyor: "Ya ben öleyim mi söylemeyince?" Hüseyin Atlansoy "Kalem ve buğdayın hakkını teslim için" derken, Şaban Abak 'seçilmiş 10 sebep' sıralıyor, bunlardan ikisi: "Sezai Karakoç da şiir yazmış olduğu için" ve "Atımızı kaybettiğimiz için". Baki Ayhan T., 'sözcüklerin de yalnız sözcük olmadıklarını anladığını' ve 'onların arasında olmak için' yazdığını belirtiyor. Celal Fedai delikanlılık süslerinden uzaklaşırken şiire yaklaştığını, Bülent Ata 'ayağa kalkmak için', Murat Menteş 'nakavt olmamak için' yazdıklarını söylüyorlar. Nilay Özer "Kendimi şiir yazarken buldum" diyor, Mehmet Erte, insanı hak etmediği yerden indirmek, alçaltmak için yazdığını itiraf ediyor, Ayşe Sevim de "Bana verilen maske şiirdi" diyor.
Hemen hepsi de zekice, samimiyetle verilmiş cevaplar, ben de aynı samimiyetle eskiden 'hakikat nardadır' demiş ve şiir yazmama bir sebep olarak narı göstermiştim, elbette benimki de bu sorunun cevabı değil. Belki de tıpkı aşk gibi sebepsiz olan şiire bir sebep bulmak, aramak için yaklaşmamalı, 'ihtiyacım vardı, yazdım' demeli: Bir 'tüketim maddesi' değil, bir 'ihtiyaç maddesi' olarak bakılmalı şiire belki de. Tıpkı aşk gibi. Şairlerin yanıtlarında gizli duran 'aşk' bana bunları hatırlattı. Hem şiire ihtiyacı olanlar herkesten önce şairler değil midir? Şiirin de, aşkın da bir 'ihtiyaç' olduğunu söylemek pek 'şairane' sayılmaz, hoşa da gitmez ama, şiirle şair arasındaki ilişkiyi doğallaştırıp, daha sahici ve daha hakiki bir yakınlıktan söz etmemize yol açabilir.

(20/07/2005) Radikal
1981 Gösteri Dergisi Siir Yarismasi Ikincilik
1996 Behçet Necatigil Siir Ödülü
1996 Halil Kocagöz Siir Ödülü
1998 Orhon Murat Ariburnu Siir Ödülü (Cahit Külebi Jüri Özel Ödülü)
1998 Akdeniz Altin Portakal Siir Ödülü
ödüllerinin sahibi şair.
(bkz: üzgün kediler gazeli)
son dönem türk şiirinin en önemli isimlerinden. şiirlerinin yanı sıra edebiyat dergilerinde ve radikalde her çarşamba kültür sanat sayfasında yazdığı yazılarla üzerinden atlanılmaması gereken isimlerden biridir.

idiller Gazeli
Gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

Sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki Granada, belki eylül, belki kırmızı

Gövden ruhunun gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgar

Çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a

Aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran

Heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan

Gözlerin şehirden yeni ayrımış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan

Hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan

Haydar Ergülen
fiyakası nedir hayatın ? diye sorduğunda sus payımız öyle uzuyor ki.
şiir yazan, dumur edici maskeleriyle ünlü, insanlara nazaran, Türk şiir tarihinin yüz akı olmuş usta bir şair, usta bir insan.
Eylül

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"Yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:

Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
Şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
O kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider

Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!
kimse

aradıkları yabancıyı, kimse, içimde buldular
yüzleştirmek için şimdi beni de arıyorlar
kimi kimden çekip alacaklar, bilmiyorum
beni kimde bulacaklar bilmiyorum ; kimdeyim
ve bende kim var ki ikimiz sanıyorlar?
bir kez görür gibi olduğum bir rüyanın
kapısında duruyordum, sırtımda pirinç torbası
içini açık unutmuş gecede, yabancıyı o
rüyaya aldılar, pirincim hafifledi, taşı
bana bıraktılar, pirinç de gitti yabancı da!
taşı söze çevirmeye çalıştım ve katı
şöhretini hayatın birkaç sözle hafifletmeye:
-n'olur bana taş atma, öyle ağır ki
benim taşıdıklarım, atamam bile sana!
pirinci taşla yüzleştirdiler rüyayı gözle
benden yabancıyı çaldılar ve ondan beni,
birbirimize benzettiler bizi; iki kimsesizliğe,
ve az geleceğini bile bile aramızdaki
uzaklığa, ikiye saydılar birimizi pirinç
gibi şımarık birimizi taş yerine fazlalık

atın beni içimden kimse yok artık!
yüzü yumuşak tabir edilen insanlardan. şairler arasında hiç benzeri yok bu açıdan. lina salamandre diye bir ikizi var, mahlas desem değil. ayrı tarzda şiirler yazabiliyor. madem yazabiliyorsun haydar abi, yormasana bizi, uzun kırık dizeler arasında şiiri bol kaçmış gibi şiir dozundan öldürecek bizi.
kızının isminin nar olduğunu öğrendiğimiz şair. daha önce bazı dergilerde çıkan yazılarından oluşan eski yazı isimli kitabı turkuvaz yayınlarından çıkmış olan şair.

http://kitapzamani.zaman.com.tr/?bl=5&hn=1503
"ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım." gibi güzel bir sözün sahibi şairimiz.
"Ne kadar çok açılırsak
birbirimizden
o kadar bağlanırız , iplerimi çöz."

"incesin bir yaraya sarmak
istemem seni
sen kendıne küsersen
belki bende küserim ."
dramatik şiirlerin üstadı. okurken burukluk kaplar insanı meğer ne kadar da kötüymüşüm ben hissi uyanır.

Anne

Sahi senden mi doğdum anne
Yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
bir insandan mı doğar bir çocuk

Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı
Kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa
Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu

Bu kez dağlar doğursun beni anne
Sen de ılık bir yağmur ol
Durmadan yağ kanayan yerlerime
idil'in kızı Nar'ın babasıdır.
üstelik şişli evlendirme evinde dinci belediye işçisinin şeker yerine bereket simgesi nar dağıttıkları için değişik olma bedeli küfrünü duyduğumun sonrası...
'40 şair olsam yazamam bir heves i' diyerek bizi çiçeklendirmiş haydar haydar dır.
"üzümde unutma beni
zeytinde unut
ben tenhayım bağa"

süründürür bu adam.
3 senedir Bahçeşehir Üniversitesi'nde Türk Şairleri dersi vermektedir.
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda diyerek duygulara tercüman olan...
eskişehir doğumlu şairimizdir. bahçeşehir üniversitesi'nde öğretim görevlisidir. kariyerinde metin altıok, behçet necatigil, cemal süreya ödüllerini kazanmıştır.
"beni umurundan düşen seni dünyaya saldım
sohbetinden düşeli daldığım çok ummandır
iptida ağlardım gözden, şimdi içten yanarım"

demiş. böyle de denmez ki...
türk edebiyatında "hakkı yenen" adamlardan biri olduğunu düşündüğüm, teknik şiir yazma konusunda oldukça iyidir ki kendisinin defkhanla feat yapmasını istiyorum, sosyalist ve solcu bir duruşu olsada aynı anda reklam sektörü gibi kapitalizmin dişleri olan bir alanda uzun süre azı dişi olarak çalışmış şu aralar çelişkilerini yüzüne vuranlara "nette yazdıklarınız hiç siqimde değil" diyen tayfun talipoğlu gibi bir adamdır.
Kuzguncuk Oteli

evimi bir sokakla aldattım,
üstümde ay var
bu gümüş semtinde bir sokağın üçüncü katıyım,
deniz bana bakıyor,
ben artık yalnızca denize karşıyım

üstüme gelme ay hanım,
kuzguncuk otelinde iyilik katına çık,
senin konukların ağır,
ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım

ruhumun bir otelde ilk kalışı bu
aynı, oda, aynı yatak, aynı aynada
birbirimizi ilk görüşümüz, başka veda yok,
üstümdeki yabancıyla uyumalıyım

ruh semtinden kayık açma ay hanım!
sana hazır değilim, senden yanayım
kim taşınsa çıkamıyorum içimdeki evden

kuzguncuk otelinde iyiliğin katı çok
yıldızlar gibi çık çık bitmiyor ay hanım,
sen bu çocuğu bir yerden hatırlıyorsun
ben bu çocuğu bir yerden unutmalıyım

haydar ergülen
hazirandır, yalnızlık gibi aşkın ortasındadır...demiş şair...
O bir çay istemişti, trenin içinde
Biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
Ben yalnız kalmıştım, senin içinde
Oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!

Aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin.

O bir dile sığınmıştı, sözü içinde
Yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
Ben eski kalmıştım, senin içinde
Oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!

Düşü geçtik, kendine bakabilirsin.

O bir bende kırılmıştı, hayli içimde
Issız otağ kurulmuştu, canım içinde
Oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!

Kimi geçtik, kimseye sorabilirsin.