bugün

içten mi içten mısraların sahibi, post humanist çiçeği burnunda edebiyatçılardan kendileri. Son istasyon ve çete dergilerinin editörlüğünü yapan "şampiyon olamayan takımları, iktidar olamayan partileri, gözlerine bakamadığımız kızları sevmedik mi hep zaten..." sözünün sahibi adı gibi güzel insan.
adı gerçekten güzelmiş. (* *)
son istasyon çetesinin elemanlarından. raconu iyi kesermiş. biz öyle duyduk.
''küresel sermayenin kibirli kalesi starbaks'ı işgal edip mevzuyu menemen-çay'a bağlayan damar sahibi tüm boğaziçi'li öğrencilere diyecek tek bir sözüm var; helal olsun size... ayrıca dükkana gelip ama benim kahve içme özgürlüğümü engelliyorsunuz diye geveleyenler varmış, hayır gözüm senin sömürülme özgürlüğüne kısa bir ara vermeni sağlıyorlar sadece.
top yuvarlaktır, herkes kendi evine.''

boğaziçililere destek çıkmış abimizdir.
Sınavda Çıkmayacak Sorular

Teşekkür ediyorlar, çok yaşıyorlar, işe geç kalmıyorlar

Çeyrek altını önemsiyorlar, küresel ısınmayı ve beş çaylarını

Ortadoğuyu ihtiyaç halinde seviyorlar, gökdelenleri her haliyle

Eve geç gelmeyi borsaya bağlıyorlar, geriye kalanları astrolojiye

Konuşan tartılardan korkmuyorlar bir de,

-Ben bazen korkuyorum-

Artis diyorlar erken ölenlere bir akşamüstü her yer kalabalık

Her yer kalabalık, üzgünüz yeteri kadar ve Rimbaud mahkemelerde sanık

Sırayla ölüyor kumbarası kırılmış çocuklar, tez konusu bile değiller

içinde Ortadoğu geçmeyinde şiir de olmuyor, bir şeyler kahrolsun!

-işgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler!-

Stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen sobeleyin

Bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum!

ideolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum

insanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok

Ben bazen korkuyorum, annem duruyor hemen kalbime

Beni hep yanlış öldürüyorlar anne diyesim geliyor

Sonra cihad geliyor aklıma, cihadı çok seviyorum

-Ama bunları coğrafi keşiflerle açıklayamam-

Çocuğu okula yazdırıyorlar, merkez sağı ve dedikoduyu çok seviyorlar

Üniter yapı diyorlar, uluslararası toplum, en az iki yabancı dil

Minareler gölge ediyor, başka ihsan da istiyorlar

Akşam ezanında eve giriyoruz, üzgünüz yani gereği kadar

Demokraside ısrar ediyorlar bir de, ben rahatça ölsek diyorum.

Yemeklerde sonra pişman oluyorlar, kravat takıyorlar, az seviyorlar

Aşık olamıyorlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar

-Manavlar da şiire inansın diye kırmızıydı belki elmalar-

Elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar

Bir yanağın elma oluşunu,

Devrik cümlelerle düşünüyorum

-Sigortalı bir işe girmeden aşık olunmuyor-

Güven ADIGÜZEL

-itibar dergisi temmuz 2012 sayısında iktibas edilmiştir.-
Çay üç özelliğinden olayı kutsal bir sıvıdır

Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile ceo’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda. ikinci olarak zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir. Üçüncüsü; Muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır. Zamansız mekansız sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan, Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam bizi tedirgin eder.'

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız.

yazısıyla kalbimi fethetmiş ,dostlarla bir kahve içelimi bir çay içelime dönüştürme sebebimdir.

üzerine ''dünyayı kurtarmak istedi ve sigortalı bir işe girdi''tweetiyle beni bana hatırlatmiştir.
var ol be abi

özet geçiyorum ya sev ya terket !
gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
starbaksları kundaklayalım istersen!
yeşilay derneği başkanından ateş isteyelim sigaralarımıza,
kahveden adam toplayalım apar topar bir akşam aniden,
gökyüzündeki tabelaları değiştirelim.
gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
emperyalistlere küfredelim istersen, kapitalistlere nasihat edelim, modernistleri en yakın hastaneye sevk edelim.
doğayı sevip, yeşili koruyan bir çocuğa çok masallar anlatalım sonra…

gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
bir gece tüm duvarlara -belki bir gün yeniden- yazalım.
kaşhuş’tan şarkılar patlatalım ve tüm liberalleri vuralım sonra… gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
dianar’dan ala dergisi alalım;
sen o neo-müminelere uyma sevgilim,
gel polemiğe girelim tüm gücümüzle ekmeğimizi çalanlarla,
kudüs’ü özlerken çaresiz,
ceket değil kafa tutalım bu akşam…

10 numara anarşistiz işte güzelim!
bu dramatik finalin son kaybedeni ya da
bu faça dağılmaz sen bana bakarsan
sen bana bakarsan ben devletten maaş alırım
devlet sponsordur bu aşka,
sen bana bakma

bir romantik gibi ölelim ama mutlaka;
aleyküm selam, haydi bir bardak daha.
köpekler yesin ciğerini ey dünya!
'holosko artı bir miktar yara'

Rejisörler senden yana
Mevsimler ve uçan halılar
Son sahne sarhoşuyuz belki de hala
O filmin sonunda ağlayacaktık galiba
Gözümüze dünya kaçtı
beyazıt'ta
Ne meydandı ama
Elektrik kokuyor her yanımız
insan hakları mı diyorduk
Beş heceli başka bir şey mi yoksa
Anne bir on iki eylül yarasıdır
Merkez sağ bahsini çokça söylemiştik
Gözlerinden geçiyoruz
Guantanamo'nun kapısı açık kalmış yine
Emperyalizm de kahrolmadı
Bir sigaran var mı?
Çünkü bir sigara serbestledikçe beş vakit piyasa
Holosko artı bir miktar para
Dünya değiştirilebilir biraz sıkı tutunca
Mezar geceleri, dört kollular
iyi bilecek olanlar asla

Eksik pansumanlara razıdır ikna odalarında
Son kez yüksek sesle batının ilmini mutlaka
Sigarayı yakınca otobüsün gelmesi
Ontolojik bir sorun değildir ayrıca
Holosko artı bir miktar yara
Statükoya armağan olacaktır varlığım
Bakışları kapital, iyi halden Marksist
Kerbela görüce zülfikarı susan gönüllere deva
Her şeyi devletten beklemek uzunca bir kış gibi
Yakacak içimizi tevhid-i tedrisatın ateşi
Söz, kıymetli bir mayındır
Meclisten içeridedir
Şubatlar çok sert geçer
Senetler ve de aşklar
Merhem olunuyorsa
ve salyangoza sürekli zam yapılıyorsa
Mahallemiz işgal altındaysa
Burada yabancıları sevmezler
Evet evet tam olarak burada
Ceo olmak istemiyorum diye uyanılan kabuslarda
Hangi sosyolojik yaraya varılır bilmem
Uçan halılarda yerimiz yok, anladık
Ve babaannesi baş örtülü adamlar
Memleket meselesidir hala
Tab edilmemiş yaslardan geçiyoruz kaç zamandır
Adettir çünkü yazıldığı gibi ölünür burada
Işık şiirden yükselirse
Yanık kokuları yusufiye'dir
Doğudan gelenlerin hepsi bize hatıra
Bir ölünün ardından bakakalmak gibiyiz
Bazı ikindiler hep böyledir, sen bize aldırma
Adımızı tahtaya yazıyorlar, pek konuşmuyoruz oysa
Yine de çok yakışıyoruz tahtaya
Bazı ikindiler hep böyledir
Yazıldığı gibi ölünür, sen bize bakma
Gösterdiğin yolda hiç durmadan yürüyeceğime
Holosko artı bir miktar para
Yaralı serçeleri manşete taşımıyor dünya
Dünya bunu hep yapıyor
Çirkin kurbağalar öpmekten yorgunuz sanma
Misafirliğin zekatı ayakta beklemek
Dünyaya tabiyiz her gün
Bekleme odaları kadar gergin
Karateciler nedense hep yeşil kuşak
Seksen sonrasıyız dedik ya en fazla nakarata eşlik ederiz
Burada konuyu değiştirmek isterdim aslında
Yağmurda bazen mecaz da ıslanır
iyi ki bir metin yüksel'iniz var lan diyenlerden geçtim
Geçtim dünya üzerinden
Lapa pilava da risotto diyorlar ısrarla
Tamam lan siz haklısınız, şiir rönesanstan büyüktür
Şiir ve Rönesans aynı cümlelerde hep biraz eksik
Son teklifimdir dünyaya
Uslu çocuklar çarmıha
Holosko artı bir miktar yara
Çirkin kurbağalar öpmekten yorgunuz sanma
Romancılara bayılan baş örtülü kızların
Hayır hayır bu şarkı bizim değildir
Bu kemancılar ve bu beşinci sınıf artistlik acılar
Nükleer silahlarla şiir de yazılmaz
Tek kişilik acılarla kaplıdır çünkü uçurtmalarımız
Jilet bağlanmıştır telaşımıza henüz erkenden
Çocukluk denmez ya buna, olsa olsa kundaklama
Şimdi ölebiliriz aslında bir proleter gibi
dikeriz gözlerimizi belki hayata
Uhud'un okçularından rol çalıyor nasılsa dünya
O filmin sonunda ağlayacaktık galiba
çok daha iyi yerlere gelmeyi hakeden şair. genç yaşta üstad sıfatına yakışmıştır kanımca.
adımızı tahtaya yazıyorlar, pek konuşmuyoruz oysa
yine de çok yakışıyoruz tahtaya
bazı ikindiler hep böyledir
yazıldığı gibi ölünür, sen bize bakma..
Güven Adıgüzel
"Bir Görkemsiz Kaybeden; ismail Abi

ingiliz anahtarı ile açılmaya çalışılan bir kapının bize söylediğidir ismail abi…

O kapı açılmayacaktır elbette. Çünkü ‘anahtara inanmak’ kapının kendisinden bağımsız bir eylem biçimidir ve açılmayan kapıların mesuliyetine peşinen taliptir zaten ‘anahtara inanan’.

Modern zamanlar kalp krizlerini iyi yönetemeyenlerin meydanıdır, er’den yoksundur, performansa dayalıdır ve profesyonellere kalmıştır artık. Klişelere kılıç çekenlerin fermanı kapitalizme fast-food ihbarlarla havale edilmiştir… Bunca kargaşanın, gürültünün, işgallerin ve sirenlerin arasından çıkıp gelmiştir işte ismail abi, kaosun elçisi falan da değildir. Beceriksiz ama iyi niyetli, işsiz ama umutlu, talihsiz ama umursamaz, yalnız ama hep yalnız. iyi, güzel ve hakikate dair ne varsa gönlüne taşıyıp duracaktır. Realist bir romantik gibi, sessizce.

Materyalist dünyayı anlayamayanların yüzlerindeki o tebessümün nedenselliği üzerine hiç düşünmemiştir, nesneci değildir. Eşyalarının ruhuna sahip olmasına hiç izin vermemiştir çünkü, bu dünyada bir dikili ağacı olmayanların türküsüdür en çok... Baskısıyla, bekçisiyle, delisiyle yani her haliyle mahallesini seven, uzaylılar dahil ayrım yapmadan herkesin yardımına koşan, girdiği her işi eline yüzüne bulaştırsa da yine de ortalamayı tutturmaya çalışandır. ‘Ortalamayı tutturmak’ gibi bir derdi de yoktur aslında, sürecin doğurduğu bir sonuçtur bu ve o bünye de ortalamayı hiç kaldırmaz zaten.

Arkadaşı için gözünü kırpmadan ciğerini satan, böbreğine acımayan, dalağına ağır konuşan ve tabi ki kalbine söz geçiremeyen bir adamdır ismail abi, bu yüzden aşka saygı duyar, aşık olunca üzülür ve görkemsiz kaybeder. Orta ikiden terk’tir her durumda yani. ‘Senin ismail abin var ya’ dediğinde ağır aksak yürünen taşlı dar bir sokakta koluna girip ‘anlat abi’ dediğimizdir anlat, kilometrelerce anlat hem de. Bir serçenin fısıldadığıdır kulağımıza; olaylar… olaylar…

ismail abi, kirlenmiş tüm ruhlara tasavvufi bir ev ödevi. Kalp ritmi bozulan dünyaya uygulanması gereken bir şok tedavi. Kararmış kalplerin üzerinde gezdirilmesi elzem küçük bir kızın elleri ve yalnızca hobi olarak sevilmesi tavsiye edilen bu hayatın tokat gibi şifresidir. Halinden memnuniyetinin izahı, dişlerine kan bulaşmış ve hep ‘daha fazla’sına gözünü dikmiş olan ‘insan’a bir şey ifade etmeyecektir, buna şüphe yok. ‘Yol artı yemek’ teklifine bile gönül indirmeyi dertten sayması da bundandır zaten. Sigortalı bir işin, bireysel kurtuluşların, sermayenin, plazaların, kapital büroların, profesyonellerin ve şirketlerin yüzü olabilecek kolektif çalışmaya uyumluların anlam dünyası hep bir beden büyük gelecektir ismail abi’ye ama n’abıcan hacı ekmek parası işte. Yavuz Hırsız’ın ‘hayatı sorgulama sebebimsin ismail abi’ derken söylediğidir; içine hiçbir kötülük girmemiş bir adamın varlığı. Arınmak gibi bir şeydir ismail abi tüm paralel evrenlerde.

Sonra… Çok sessiz olur bazı geceler, neyini kaybetsen hükümsüz sayılır. Acı çekmek ya da bir acının kendisi olmak gibi garip mutlu sonlar! ismail abi tüm cam kenarları erkenden kapılmış bir otobüsün adıdır. Her tarafımız zaten mütemadiyen yara izi ve bizde yalnızlık babadan gelir. Giden gemilerin arkasından el sallamanın hüznüdür, o gemi gelecektir. Bir gemiye inanmak zaten denize nam salmaktır.

ismail abi; diğergamlığın manifestosu… görkemsiz kaybeden… ısrarlı mağlup… safi şiir… hiç bir kadraja giremeyen ve anahtara inanan adam…

Etrafımız sarılmıştır ismail abi!

Gel gidelim buralardan ismail abi! Kuru yük gemileri, sigortalı işler, ölümüne yalnızlıklar, kalp krizleri…

dahi anlamında ayrı yazılalım seninle hayata.

Gel gidelim buralardan ismail abi! Onların olsun dolgun maaşları, nükleer santralleri, silikonlu dudakları, silah fabrikaları, reality şovları, soğuk çayları…

ingiliz anahtarlarıyla açalım tüm kapıları birlikte.

Gel gidelim buralardan ismail abi! Kariyer planları, gökdelenler, promosyonlar, steril diller, mutlu sonlar, uyum yasaları, müfredatlar, meclis konuşmaları…

şekerpare’ler izmir’e dönmeye programlıdır üzülme.

Gel gidelim buralardan ismail abi! Onlara kalsın sahne ışıkları, pencere kenarları, banka kredileri, ödüllü konuşmaları, makyajlı yaraları, katsayıları, reklam panoları, düşük faizleri, konforlu beşikleri..

Gel gidelim buralardan ismail abi!

Bir gemi gelse ya ismail abi! Hepimizi alıp götürse…"
değişik şiirler yazan kişidir. her satır ayrı telden çalıyor, ama yine de hoşuma gidiyor bu adamın şiirleri.
bir zamanlar sanırım son istasyon olabilir, çıkan ilk dergilerinden birini tesadüfen edinip hakkında yorum yazınca bir şekilde aynı platforma üye olup feedback istemişliği vardı. şimdi adını görünce şaşırdım ve bir zamanlar beğendiğimi yazdığım o derginin şimdiki durumunu merak ettim. umarım kendisi iyi yerlere gelir.
Güzel adamdır vesselam.

Kargalara aşıktır, onun gözünde kargalar şehirlerin anarşistidir. Severim kendisini.
islamcılarla takılan ismi güzel mahallesi kötü lafazan samimi yazar.
Açık Kalp Ameliyatı




Sana söyleyemediğim şeyler var

Borsalar iflas ediyor kuşlar intihar edince çoktan seçmeli ölüyoruz yani hiçbir şey

Ekonomi haberlerinden de anlamıyor ki kapıcılar, ne ekmek ne de süt belki de hepten!

Hiçbir şey diyorum evet biraz gökyüzü biraz çarpım tablosu biraz da yoksul gramofon

Matematiğe inanmıyorum, coğrafya defterime şiir dökülünce yalnız gelen ilhama

Vergiden düşülen hayr’lara çokça âmin, topraksız Nişantaşı köylüsü, viva Latin Amerika!

Kızılderililere inanıyorum, biraz sonbahara, göç edemeyen kuşlara ve kırık kumbaralara

Yüzüne ayet çarpılmış bir çocuk kadar hayretkar, incinmelere doymuyoruz zaten, nasılsın?



Sana söyleyemediğim şeyler var, ortaçağ ve karıncalar üstüne eski ve usulsüz

Ajanslara düşen cesetlerden muzdariptir kaç zamandır içimizdeki mezarlık

Kızımın ismi Eylül olabilir, senin ismin ya da herhangi bir filmin

-Bu şiirde ikiz kulelere rastlanmayacaktır, holdinglere ve uyum yasalarına-

Ne çok vuruluyoruz gitmediğimiz yerlerde beklenmediğimiz her saat, itina ile mutlaka!

Vuruluyoruz, adım başı heykellerden kalma ayinlere yaslanırken bekamız

Sıralar boyunca çizik içinde kalbimiz, denize paralel uzanmak bile iyi gelmiyor dağlara

-Orta Asya’yı terk ettiği günden beri huzursuzdur kavmim-

Huzur uzak bir ülkedir, bankalar, hisse senetleri, Riyad ve borsalar kahrolsun!



Sana söyleyemediğim şeyler var

Bakkal mahallemizin simgesidir tayyör dirliğimizin, geri kalanları da takrir-i sükûna yaz

Elif deyince gökler yağdırıyor şarkısını nasılsa, yağmur diyoruz insan aklımızca ki, olsun.

Elif bahsi geçince yağmur söylüyoruz ‘be’ deyince ölenlerdeniz, ölesi değilse de canlar

Laiklik elden gidiyor, muhallebiciler kapanıyor birer birer ya da Neşet Ertaş’tır ipucun

Cinayet romanları söze erken başladı Habil’in hakkı Kabil’den sorulmadı zaten, unutun!



Sana söyleyemediğim şeyler var, aklın Nepal’de kalmış romantik bir 68’lidir

Ruhun Slovakya’nın kurtuluşuna çoktan asker yazılmış

Ve oda numarasından başka kaybedeceği bir şeyi olmayan sahipsiz anahtarlar gibi

Kapılar arkasında hiç durmadan islamcılık öldüren elma kurdunun hikâyesi gibi histerik ya da

Terk ettiği günden beri göçebe ruhunu bu kadar zamansız, ey kavmim!

Elma kurdu dediysek, elma çürüktür mutlaka ve tüm kurtlar anarşist.



Sana söyleyemediğim şeyler var,

Kocaman bir mevsim devrilirdi içimize, dünya hafta sonları da anlaşılmazdı

Üçüncü sınıf yazarların bohem tavırları çay bardakları kadar hatırlanmazdı

işten kovulmalarım çok şiirsel değildi baştan anlaşalım Nato üyeliğimiz de öyle

Ali’nin gel’mediği günler kekelerdi öğretmenimiz, eğitim kadar milli, devlet kadar uzakta

-ikinci yeni’den hiç etkilenmiyordu üstelik tebememe-

Fiş’lendiğimiz doğrudur, gözlerin altıpatlar, sana söyleyemediğim şeyler var

Kanun önünde eşittir öyleyse tüm karıncalar!



Sana söyleyemediğim şeyler var

Sana söyleyemediğim şeyler bahsi, dünyanın yenilmiş tüm çocuklarını da kapsar



-Bakkala veresiye yazdıran Meksikalı bir gerillanın

Sigarasını yakmak üzere gökyüzüne bakması da şiirdir, mesela-


Seni, seviyorum.


Güven Adıgüzel
"holosko artı bir miktar para
yaralı serçeleri manşete taşımıyor dünya
dünya bunu hep yapıyor"

dizelerinin sahibi güzel insan.