bugün

http://epigraf.fisek.com.tr/?num=1174
Bir kadın gitmeyi koymuşsa kafasına, buna engel olamazsın… Sevse de gider… Aklı sende olsa gider, gönlü sende kalsa da gider… Kaybetmek istemediğin bir kadını asla incitme, çünkü bunu telafi edemezsin. Çünkü kadın vazgeçtiği kalbe yabancılaşır. Bir kadın karşısında hiç tanımadığı sıradan bir erkek bile, beyninde bitmiş bir erkekten daha şanslıdır…
görsel
Sen varken kötü diye birşey bilmiyorduk
Mutsuzluklar,bu karalar yaşamda yoktu
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden
Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.
(bkz: ilhan berk)
aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
ülkü tamer
tükenirdi monolog
kaçarken içine düştüğüm kara toplum
big bang sonrası büyük yalnızlık bilinmeyeni
saçlarında titreyen iblisler karartırken güneşi
üstüste gömülürken
saydam yaşamlar
bir yankı duyulurdu hiç'likten
bütün yalnızlıklarınızın ilenci
korusun çoğulluklarınızı
cinnet koyun erdemin adını
maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin...
Yaşamak güzel şey doğrusu
Ustelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmussa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yasamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu
Melih C. Anday
Simdi sen öyle gidersen,

Bu şiir biter..
Yetim kalır her hücreme zimmetlenen kokun..
Bileklerim kesilir ip olur,
ip olur da sarılır boynuma yokluğun..

Şimdi sen öyle gidersen,

intihar olur
Kan olur
Cinayet olur
Söz dinlemez anılar, acı doğurur..
Gidersen
çay koysam bile
el-le-rin-siz inan ki soğur!

Şimdi sen öyle gidersen,

Kimyam bozulur
Mühebbet olur
Ürkek olur yüreğimin çıplaklığı..
Özlemin bir de
acıya bulaşıp sıçrarsa bedenime
güneş değse de gözlerime, karanlık olur..

Şimdi sen öyle gidersen,

Bir çocuk ölür
adını yakıştırdığım..

Nefesinden gayrı
gülüşünden ayrı
Küçük elleriyle
büyük sevdalar yazamaz şiirlere.

Şimdi sen öyle gidersin de,

Köklerime kadar istiflediğim aşk,
ölür..
"adını yakıştırdığım"

Gitme
senden başka adresim yok bu dünyada..
böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına
bürünüyorum..
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...

sanki şiirini bilmediğim
bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin..
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...

ve ben ne zaman,
kiminle sevişsem,
hâlâ seni aldatıyorum!


Yılmaz Erdoğan
Şubat 1996
Kirik bir saz gibi yikik ötesi binalar.
Köhne şehirler ve köhne sokaklar.
Olu bedenlerini unutmuş canli cenazeler.
Dirilmeden yere düşen isiklar.
Hepsi her yerdeler.
Bir polis copu gibi sert ve uslupsuz olabilir yersiz ölümler.
Uzun minarelerden cig gibi düşebilir ölüler.
Yağmur damlaları sadece dami delebilirler.
Yeni yüzyıl göstergesi gökdelenler,
reklam sancisi üstümde
cigliklar duyulur
göçük altındaki evlerden.
Asik veysel bir türkü tutturur
dayanamaz da yaban ellerden.
Sönen bir umut isigidir yalnizliklardan donen.
Aciyi daha kötüsü fesheder mi?
Nefes almak ölümlerden mesela bize ölümü unutturabilir mi?
Unutturamaz !
ama az buçuk nefes verir belki ölülerden.
(serbest kafiye- modernizmin ölüleri)
Söylenir ve yarım kalır
bütün aşklar yeryüzünde,
bir kaktüs bol sudan nasıl,
nasıl çürürse, öyle.

En sevdiğim temmuzdu aylardan,
hazirana benzediği için biraz,
biraz da kendiliğinden,
belki de müşteriye iyi davranan
efendi bir bakkal kimliğinde.

Nasıl mutlu oldum iki yaz,
nasıl mutlu oldum kardeşler.
Salkımsöğüt bir, ben iki,
bir üçüncü var mıydı bilmiyorum.
Üçüncü vardı elbet,
bir yaban ördeğinin sevincini taşıran,
bir sonbahar gibi köpüren,
Temmuza benzese de,
öyle oldum ki anlatamam.
Sıcak yaz
solgun bir coğrafya gibi belleğimde,
şapkalar, çiçekler, eski elbiseler,
geçmişi olan eski elbiseler,
denizden çıkan bir ışık,
unutulmuş bakımsız arka bahçeler,
öyle oldum ki anlatamam.
Her mevsimde sonbaharı taşlayan
bir çocuk nasıl olursa, öyle.
Belki de bitip tükenmeyen
bir fetih döneminde
atlar nasıl kişnerse,
yani durgun bir suyun
erguvandan aldığı renkle,
gidip geldim caddelerde.
Fatih nerdeydi, Samatya nerde,
nerden gidilirdi Üsküdar’a,
düşünüp durdum günlerce.

Anlatamam ormanların ettiğini,
nasıl dayandım o mutluluğa,
tükenmez bir ışık olan mutluluğa,
deniz ve ışık olan
karmakarışık bir mutluluğa,
nasıl..

Şimdi bir şarap gibiyim,
coğrafyasız,
eskimeye bırakılmış fıçısında...

Turgut Uyar
Kimse duymadan ölmeliyim
Ağzımın kenarında
Bir parça kan bulunmalı.
Beni tanımayanlar
"Mutlak birini seviyordu" demeliler.
Tanıyanlarsa, "Zavallı, demeli,
Çok sefalet çekti.."
Fakat hakiki sebep
Bunlardan hiçbirisi olmamalı.
adam olamadım bu şehirde

Canım sıkılır kahveye çıksam.
Eve girsem bir baş ağrısı.
Kahveciye borçluyum,
Manava da borçluyum.
Adam olamadım bu şehirde,
Adam olamadım.
Akşamları yalnızlıktan,
Sabahları işsizlikten,
Ve senin yüzünden,
Deniz kenarı..
EDiP CANSEVER
Şairsin.. Arkanı dönme.. Neyin var sen de fırlat..
Hiç yoksa şu inkisârı kâğıda geçir, sonuna kadar yaz
Nasıl olsa çıkaramazsın saçmayı etinden.
Uzak Kaderler için

Birgün, bir yağmurla garip garip
-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim
-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
içip içip ağlasam...

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
Herkesin derdinden pay isterken.
Uzak kaderlerin suları çağlar simdi
Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla,
Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim.
Günleri sayarım geceler iner

Beklerim geceyi yıldızlar söner

Gizli bir yaram var durmayıp kanar

Neresi Bulup da silemiyorum.

Hüseyin Nihal ATSIZ
(bkz: bir küvet hikayesi)
a
Dehşetli üşüyor
ansızın gözbebeklerinden alaturka kurtulmuş
yoksa saçları bütün saçları dünyaya akıyor
aksarayda ve üç kulaç derinde
beklemek daha başka sırtüstü yatıyor
bütün azaları kirlenmiş
günahlarından işlenmiş apayrı tüyleriyle
kızlığından tavşan dokunulmazlığı bir sahne mutlaka
ve galiba
karnının bir bölümünden sonsuz ürperiyor

topyekûn bahriyeden ve murtazadan
çırılçıplak saçlarıyla gizleniyor
delikanlı kucaklardan hoşlandığı kadar
derin yataklarda anlaşılmış
haydarpaşadan binip kurtalanda
trenden iner gibi bir kız

beklemek daha başka şey
sen benim kızlığını bildiğim
kiliselerden kaçmış yağmur gibi gözyaşlarınla
minareler gibi tutuldun
sır vermez dip odalarına atıldın kahramanlığın
başkalarına kalırsa her an dokunulmaktasın
bunca tanışıklığımız varken
sana dair
bana söz düşmüyor eğer düşerse benimle kutsaldır
buna rağmen
başından bir maceradır geçmiş
bin türlü makam geçmiştir derim

b
yaratılmanın bir yoksulluğu da gereklilik
bir de
öğünmüş gibi değil oysa kuşların
ikimizi gece yirmi dört cephelerinde gözlemesi ustalıkla
yüzde yüz bir tanımazlık sorunu

her yanın dudaktır üstün bezelye taneleri
senin kır çiçekleri ayarında laleliğin
mayland'da hiç ama aşk değil
bir tutam göz ağrısı
aşk değil
kana bulanmış bir yürek
bir etek serüveni

sonuç zavallı ilkbahar giyotinleri
güneşin ilgisiz damarlarıyla yapayalnız bir keder
sendeki santa luçiya gözleri
benimkisi harzemşah

c
saygılı dudaklarınla yarıştım
ince bir ilgi yaşadım kıvranışlarında
gözlerinde 'harikulâde' yaş bulutları
Yürek safındaydım sen bin mil uzaktan koska

göz değil aşk
aşk değil bin çeşit göz

bunca çıldırdım hem ilgisiz
koridor görüp ölüyordum
çizmeli tülbentli kız
saçlarında yirmi yedi yıl lodos
laleliden otobüse biniyor
kimbilir nerede oturuyor
her çizgisi ezmeyle bilenmiş
üç 'aziz' bakışını yakaladım
bin yıldır cephane taramış

hep blek börd bir gözdeyiz
sıra kimin
benimse - rölans

(bkz: Cahit Zarifoğlu)
kuşlar ölürlerse yere düşerler

düşerler ve onları hep zehra toplar
bir tayın üzerinden çok zaman geçer
vakit çalar ay yarılır zenciler biter
beni zehra bilinciyle bir tiren yoklar
babam girer laborant kendini toplar
zehra babamı toplamaz balonlar zehra
kardeşleri kedilerden mordur oteller
bekler kuşlar, ölürlerse yere düşerler
yere düşerler ve onları hep zehra toplar
bronş patlar kardeşim bir, dağılır lise
annem yokken bizim evi zenciler sağlar
elimden bir elmadır düşer yerlere
yerlere bir elmadır elimden düşer
kuşlar hep ölürlerse elmalar düşer
elma yerde onları hep zehra toplar
elma yerde onları hep zehra toplar
elma yerde onları hep zehra toplar

(bkz: ah muhsin ünlü)
Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

Gökte gece yelinin söylediği türküler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Uzaklarda birinin söylediği türküler

Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde
Bakışlar sanki onu bana getirecekler

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler

Pablo neruda. Çeviri: Hilmi Yavuz
Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
işinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar

Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var

Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
ikide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar

Sesinde ne var biliyor musun
Söylenmemiş sözcükler var

(bkz: cemal süreya)
Sarhoş oldum da,
Seni hatırladım yine.
Sol elim
Acemi elim
Zavallı elim.

Orhan veli.
Tut ki sen bir şiiri çok iyi yazsan 
Ya da çok iyi bir şiir yazsan 
Bir saatin aralıksız işleyişi 
Bir çocuğun bir sokak kedisini sevişi 
Bilmem ki sanki güzel bir akşam gibi 
Onun için her akşamı iyi yaşamalıyım 
Yani kıskanılan onu 
Demek istediğim hepsi...
bilmezler yalnız yaşamayanlar,
nasıl korku verir sessizlik insana;
insan nasıl konuşur kendisiyle;
nasıl koşar aynalara,
bir cana hasret,
bilmezler.

(bkz: ovk)
deve yürür endamını sikeyim.
sensiz geçen gecenin mehtabını sikeyim.