bugün

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
nerden karşıma çıktı bilmiyorum ama tam da bu başlığı görmeden önce denk gelen şiirdir
(bkz: anladım)
deniz yalnızlığa bürünmüş bekliyordu sessizce
yüreğimdeki sevda dalgalanmalarını göremiyorum onda
bir gemi geçip gidiyor buradan sensizliğe
tıpkı değersiz insanların yüreğimdeki izleri gibi
denizin maviliği gözlerindeki kadar güzel değil
sadece güneş parlıyor burdan tıpkı saçların gibi
seni görmek istercesine bakıyorum uzaklara
ama tek gördüğüm bir kayığın sudaki izleri
bir kedi görüyorum ilerliyor sessizce
bana benziyor kararsızlığı
kuşların melodileri eşlik ediyor bana
gözlerinin güzelliğini göremesemde burdan
bodrumun sadık mavisi yetiyor bana.

airborne
Beni yavaşlat Tanrım!
Yüreğimin atışlarını düşüncemin sakinliğiyle rahatlat.
Zamanın sonsuz görüntüsüyle hızımı azalt!
Bana güncel kargaşanın ortasında,
Tepelerin ölümsüz sakinliğini ver.

Bir çiçeğe bakmayı,
Eski bir dostla sohbet etmeyi
Ya da yeni bir dost edinmeyi,
Yolunu kaybetmiş bir köpeği okşamayı,
Ağ yapan bir örümceği izlemeyi,
Bir çocuğa gülümsemeyi,
iyi bir kitaptan birkaç satır okumayı 've'
Yarışın daima daha çok hız için olmadığını
Anımsat her gün bana.

Yavaşlat beni Tanrım!
Bana ilham ver.
Köklerimi,
Yaşamın katlanılan değerler toprağının
derinliğine göndermek,
Kaderimdeki yıldızlara doğru 'daha çok'
Büyüyebilmek için..
Yavaşlat beni Tanrım!

Wilferd Arlan Peterson
kumlarda aradım düşlerimi
kurak... ıslak değil hiç birşey
kurumadan gelen ayaz var gecede
sana benzeyenler var ama
istediğim şey değil benzeme...

edit: serkan beyin şiiriydi... severim kendilerini...
ahir zaman oldu gidişin; kuşkusuz
ve nicelerine rahmet okurken kelamım
adın beddua gibi tekellümümde
artık sayıklamalarım yıkık, artık uykusuz...

taşlanası bir şehrin
iblisvari sokaklarında
denk gelme ihtimali üzerine
çocuksu bahisler kurarken hislerime
köşe başları kıyamet gibi
mahşeri bir tenhalık var nedense
dönüş yolları kuytusuz...

hele ki yok mu o habis tavrın?
haz duyan bir hal var ağlatışlarında
secdeler bile müşrik şimdi sen aklıma düşeli
sonra rüya... gördük ve uyandık, bitti...

kadere medet umduran, fütursuz elemin,
ellerim bağlı oturuyorum üsküdar dolaylarında bir bankta
evhamının dinesi yok bu gidişle
kıyama durmak ise neredeyse imkansız
dilimde tükendi tanrı her nedense...

şimdi her şey kifayetsiz
şimdi her şey adın
ve bir şekilde sen her şey...

anlıyorsun değil mi?
ben sana mecburum,
sen yoksun...
Aşk bu değil yapma güzel
Sen insanı güldürürsün
Sevişirken güzel güzel
Sen insanı öldürürsün

Rüştü Şardağ
elim sanata düşer usta
yürek acıya
ölüm hep bana
bana mı düşer usta?

sevda ne yana düşer usta
hicran ne yana
yalnızlık hep bana
bana mı düşer usta?

gurbet ne yana düşer usta
sıla ne yana
hasret hep bana
bana mı düşer usta?

(bkz: refik durbaş)
beni koyup koyup gitme
ne olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun
beni koyup koyup gitme
ne olursun

bir deniz kıyısında otur
gemiler sensiz gitsin bırak
herkes gibi yaşasana sen
işine gücüne baksana
evlenirsin çocuğun olur
sonun kötüye varacak
beni koyup koyup gitme
ne olursun

elimi tutuyorlar ayağımı
yetişemiyorum ardından
hevesim olsa param olmuyor
param olsa hevesim`
yaptıklarını affettim
seninle gelemeyeceğim attilâ ilhan
beni koyup koyup gitme
ne olursun.

-attila ilhan/ağustos çıkmazı.
O şehre davrandığın gibi davran bana da O şehre gittiğin gibi bana da git uçarak bana da in, bana da kon ve el salla geride bıraktığına: Elveda benim küçük adamım! ufacıktan bir şehri nasıl adam ettinse, Sevdinse adam gibi, beni de o şehir gibi sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni, geç benden, benim de köprülerim var, aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor, benim de gecelerim var, dans et, eteklerin fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et, benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat, ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki! Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar, benim de şiirlerim var, aşk konulu, senin o şehri sevmene benziyor, seni sevmeye benziyor adamakıllı serserin olana kadar

Bir şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel.
noktalı virgül
virgül,
hiç susmayan
bir davulun tokmağı
çağırır kelimeleri
kağıtlardaki düğüne.
nokta,
tepeden inme
sonradan görme
son verir
yazının özgürlüğüne.
biraraya geldiklerinde,
hemen çıkar üste
acımasız nokta.
virgül ise gariban,
boynu bükük,
ezilir altta.

sunay akın
ne pipo
ne top sakal
yerde gördüğün
ekmek parçalarını
eğil ve al..

sunay akın
varsın hançerlensin
yurdumda nice ozanın kalbi
bir çocuğun dökülen
süt dişleri gibi..

sunay akın
düşünme!
hayal et sadece!
bak,
böcekler de öyle yapıyor.

orhan veli kanık
--spoiler--
-bazen, birlerine tecavüz etmek istiyorum
-çünkü tırnaklarım azgın duruyor
-hala!!1
daralıyorum daralıyor hala
daha 22 yaşındayım daha ne erkekler çıkacak karşıma
-keşke çıkmasa
daha 22 yaşımd ane çok erek çıkacak karşıma
dün geldin
aşkı verdin
hüsranları yaşattın
aşksızlığı gördüttün
22'liktim ama daha çok 100'lüktüm en
-yaşadık sandım uzakların sevgilisi
(şimdi 24 üm eskilerden)
--spoiler--
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
insan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

orhan veli
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...

Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir!..

Şükrü Erbaş . .

bumudur? budur mına koyim.
sevdiğim ikinci kadınsın sen
ilkini sevmeye mecburdum
çok iyiliği oldu bana
ve hayatımda hiçbir mecburiyeti onun kadar sevmedim
sevdiğim ikinci kadınsın sen
ilkinin yerini alman mümkün değil
o öğretti bana sevmeyi
o öğretmese sevemezdim seni bile
inan o tuttuğu için ellerimden
yürümeyi öğrendim, koşabildim sana
onun gözlerine benzediği için gözlerin
alamadım gözlerimi senden
sana aşığım, seni seviyorum
sevdiğim ikinci kadınsın sen
hayatım boyunca omuzumda taşıyorum onu
ve sen her sabahımdasın
kıskanma
alfabede bile senin adının baş harfi ondan sonra gelir
kalbim şimdi senin
onun kadar sev beni kafi
o doğurdu, sen öldürme.
salondaki büyük saati sattım
saatin ölçebileceği
herhangi bir zaman parçası yok
gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim
bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama
ne gereği var ki saatin
balkona çıkıyorum sürekli
yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece
bir semtin ilk rengini alıyorum
örneğin ümraniye'de bir çay bahçesindeyim
bazan
anılardan anılara bir yol
ve
anılardan anılara sallanan bahçe
hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor
iyi.
huzur içinde ellerimi kavuşturuyor ve bekliyorum. rüzgara gel-gite ya da denize aldırmıyorum. artık kadere de isyan etmiyorum. bana ait olan bana gelecek çünkü.
Şaşıyorum!
insanoğlunun aya gönderdiği füzeye…
Şaşıyorum!
Ekmeklerin bu kadar küçülüp
Çocukların bu kadar büyüdüğüne…

Al takke ver külah,
Yaşayıp gidiyoruz.
Topu topu yumruk kadar bir yürek
Şaşıyorum! Fethi giray
Bütün karanlıklarımı al götür,

Yeniden öğret evleri, ağaçları, bayramları.

Bütün karanlıklarımı al götür.

Günlerce yağmur yağsın istiyorum,

Yağmur yağsın ve konuşma.

Cümle dağ çiçekleri ıslansın ve konuşma.

Ya da küçük kırmızı bir çiçek ıslansın.

Bunlar beyaz güvercinler.

Bunlar büyük meydanlar.

Bu küçük bir dağ çiçeği;

Sen hiç gülmeyi bilmiyorsun,

Sen hiç sevmeyi bilmiyorsun.

iki kırmızı çizgi atbaşı,

Yağmurlar hiç durmadan yağıyor,

Artık dağ çiçeklerini sevmiyorum,

Seyretmiyorum güvercinleri meydanlarda,

Artık yaşamayı hiç bilmiyorum,

Artık hiç konuşma!…

oktay tuncer
engin bir devletsin sen, kirli paslı
yüreklerden bir tren gibi geçen,
sınırlarını koyudan açığa boyayan,
güzelliğine şerh, belirsizliğine marj koyan
bir boyacıyım ben!

benim şiirim lan bu.