bugün

Dünyayı sömüren bir hanedan: Siyasal islamcıların Rockefeller sevdası

http://haber.sol.org.tr/t...ockefeller-sevdasi-190075
halk arasında illucu olarak tanınan abdli vaiz ve hafız. new york'ta bulunan illuminati Cemaati'nin önde gelenlerindendir. tek dünya devleti ismiyle değişik konularda yayınlanmış birçok risalesi bulunan rockefeller yazdığı kitaplarla ve verdiği vaazlarla tanınır.
https://seyler.eksisozluk...-sozlukten-gelen-tepkiler.

istemsizce güldüm.
Allah rahmet eylesin. Pamığı takmışlar reize
5.cadde'deki Gökdelenlerinin altına metro durağı yaptıracak kadar alçak gönüllü bir ailenin ferdi.
görsel
http://www.hurriyet.com.t..._campaign=ekonomi_xmlfeed
allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. 7'si münasebetiyle bu gece okutulacak kur'an-ı kerim ve mevlid-i şerife tüm inanan kardeşlerimizi bekler, dualarını esirgememelerini arzu ederiz.

selâm ve dolar ile...
93- Hani üzerinize Tur dağını kaldırıp sizden söz almıştık: "Size verdiğim emirlere sıkıca sarılın ve dinleyin." Fakat "Dinledik ve karşı geldik," dediler. inkârlarından dolayı kalpleri buzağı ile kandı. De ki: "inanmışsanız, inancınız size ne de kötü yön veriyor!"
94- De ki: "ileri sürdüğünüz gibi, ahiret yurdu ALLAH tarafından hiçkimseye değil sadece size ayrılmışsa ve bu savınızda samimi iseniz haydi ölümü isteyin!"
95- Ellerinin işlediklerinden ötürü bunu asla dilemeyeceklerdir. ALLAH zalimleri bilir.
96- Onları, yaşamaya en düşkün insanlar olarak bulacaksın; putperestlerden bile fazla... Onlardan herbiri bin sene yaşamak ister. Oysa, uzun yaşaması onu azaptan uzaklaştırmaz. ALLAH yaptıklarını görendir.
Merhum Amerika birleşik devletleri ülkü ocakları genelbaşkanı.
Turanı göremeden gittin be reis. Mekanın uçmağ olsun.
dünyadaki para, politika ve medyaya istediği gibi yön veren rockefeller ailesinin geçtiğimiz aylarda 102 yaşında vefat eden en büyük temsilcisiydi.
Tarih boyunca bozgunculuğun baş mümessili olan Yahudi hakkında on binlerce şey yazılıp çizilmiştir. Siyonist-emperyalist emellerini icra edebilmek için dünyanın siyasî, iktisadî ve içtimaî ahvaline dair yaşanan birçok hadisenin onlar tarafından tertiplendiği iddia edilmiştir. Bu propagandanın bir kısmının daha güçlü görünmek için kendileri tarafından yapıldığı bir hakikattir; fakat bu, dünyayı maddî bir tahakküm altına aldıkları gerçeğini değiştirmiyor. Zira dünya ekonomisinde ve siyasetinde tesir sahibi olan tüm büyük şirketlerin Yahudi iştiraki olması bu gücün göstergesidir. Bilhassa iki ailenin ismi çokça telaffuz ediliyor: Rothshild ve Rockefeller…

Hakkında birçok şeyin söylendiği ve söylenen şeylerden yola çıkıldığında Batı’nın karanlık dünya düzeninin ve zifirden dehlizlerde plânlanan mezâlimlerin başta gelen sorumlularından biri olduğu anlaşılan Siyonist David Rockefeller 102 yaşında öldü. Ölüm haberi üzerine, Yahudi tiplemesinin en tanınmış adamı hakkında gerek Türkiye’de, gerekse de dünyada fikir beyan etmeyen neredeyse kimse kalmadı. Doğru olup olmadığı bilinmeyen organ nakilleri, haddi hesabı yapılamayacak mal varlıkları ve dünyanın idaresi adına bir takım şeytanî planlar… Peki, David Rockefeller kimdir; Rockefeller ailesi ne gibi faaliyetlerde bulunmaktadır?

Soruya cevap vermeden evvel Üstad Necib Fazıl’ın da 1946’da Büyük Doğu Dergisi’nde temas ettiği Siyon Hâkimlerinin (Liderlerinin) Protokolleri’ne değinelim. 19. Yüzyılın sonunda toplanan Siyonist Kongrelerde konuşulan Siyonist emellerin Serj Nilus tarafından 20. Yüzyılın hemen başında ifşa edildiği bu kitap, bahsettiğimiz ailelerin maksatlarını ve güçlerini anlamamız bakımından elzemdir. Üstad’ın ifadesiyle:

“Bir millet ve memleket birlik ve bütünlüğünü güve gibi için için yiyen gizli kuvvetleri tanımak; onları ister isimlendirerek ister isimlendirmeyerek, fakat mutlaka kurmay sırlariyle teşhis etmek ve ruh vatanında nüfuz ve istilâ nahiyelerini fark etmek bakımından bu Protokoller birinci derecede kıymet ve ehemmiyettedir.”

David Rockefeller, Siyon Hâkimlerinin Protokolleri’nde, önce gizli akabinde de açıktan ilân edilecek Siyonist dünya hâkimiyetinin ve tek dünya hükümetinin son yüzyıldaki en önemli icracılarından biriydi ve ömrünü de bu uğurda-şeytanın yolunda heba etmiş bir adamdı. Zira kendisi de bunu 2002 yılında yayımlanan Anılar’ında şöyle itiraf etmektedir:

“Yüzyılı aşkın süredir, radikal ideolojilere mensup kişiler, benim Castro ile görüşmem gibi bir takım gizli toplantılarımdan yola çıkarak Amerikan siyasî ve ekonomik kurumlarını tesir altına aldığımı ve yönlendirdiğimi söylemekteler. Bazıları ailemin ve benim ‘enternasyonalistler’ olarak ABD’nin menfaatlerine mukabil daha bütün küresel siyasî ve ekonomik bir sistem-tek bir dünya oluşturmak için bir takım komplolar tertiplediğimize inanıyorlar. Eğer suçum buysa, ben suçluyum ve bununla gurur duyuyorum.” (David Rockefeller-Memoirs)

insanî hasletlerden tecrit olmuş “vatansız”ların önde gelenlerinden olan Rockefeller, gizli dünya hükümetinin hâkimiyetini tesis için oluşturulan gizli ajandanın ihdâs edicilerinden birisiydi. O ve tüm “vatansız”lar bir devlete bağlılıktan ziyade, o devletin, zihnindeki dünya düzenine nasıl ve ne denli katkı sağlayacağının hesabını yapar. Bu düzenin tesisi için çocuklar açlıktan ölür hâle gelmiş, insanlar salgın hastalıklardan kırılmış, global bir hüviyete bürünen savaşlarda kan gövdeyi götürmüş fark etmez; onlar için önemli olan tek bir şey fildişi kulelerinden ilahlık taslamaya devam edecekleri dünya düzeninin tesis edilebilmesi ve sürdürülebilmesidir. Bunun yolu da maddî tahakkümdür.

Amerikalı bir akademisyen olan Texe Marrs’ın yazdığı “illuminati-Entrika Çemberi” kitabından sonra hakkında birçok şey söylenen David, Yahudi Rockefeller ailesinin mensubu... Babası John Davison Rockefeller I. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında yapmış olduğu girişimlerle bilhassa islâm coğrafyasındaki petrol rezervlerini bir takım anlaşmalarla ele geçirerek, dünyada petrol tekeli hâline gelen petrol şirketi Standard Oil’in kurucusu... Bu tarihten itibaren Rotshildler ile yakın ilişkiler geliştiren aile, Chase Manhattan Bank ile bankacılık sektörüne de girdi. Ayrıca çeşitli vakıflar, fonlar ve yardım kuruluşlarıyla gizli emellerini maskelediler. 1915 yılında doğan David ise bu ailenin en küçük çocuğu ve yarım aşırı aşkın süredir en kıdemli yöneticisi…

Sahip oldukları sermayenin ortaya çıkmaması ve tesirlerinin anlaşılmaması adına şirketlerini bir süre gıyâben ve müştereken oluşturmuşlardır. Bu Yahudi’nin önemli bir taktiğidir. Zira dünyanın Jacob Rotschild ile beraber dünyanın en zengin adamı olarak anılan David Rockefellerin üzerine kayıtlı mal varlığının maddî değeri sadece 3.2 milyar dolar ve bir hanedanlık hüviyetine bürünen ailenin tamamının serveti 11 milyar dolar olarak gözüküyor. Oysa David Rockefeller ismine, gazetelerde ve televizyonlardaki yüz milyonlarca dolarlık bağış haberlerinde sürekli rastlıyorduk. Bu dahî mevzu bahis resmî rakamların gerçeği yansıtmadığının bir göstergesidir. Buna mukabil ifşa olduktan sonra, her şeyin onlar tarafından yönetildiğini tedâi ettirmek için de bir takım girişimlerde bulunmuşlardır.

Üstad Necip Fazıl’ın da 1946 yılında Büyük Doğu Dergisi’nde söylediği üzere Yahudi sermayesinin merkezi olarak işaretlediği New York’ta yuvalanmış durumdalar. 11 Eylül 2001’de vurulan Dünya Ticaret Merkezi ve Wall Street gibi dünya ekonomisinin kalbi sayılan müesseseler David Rockefeller tarafından inşa edilmiştir. Dünyanın en büyük enerji firması Standart Oil’in ardılı Exxon Mobil ve en önemli bankalardan biri olan Morgan Bank Rockefeller’a aittir. Ayrıca Trileteral Komisyon ve Amerikan Dış Politikasına yön veren Dış ilişkiler Konseyi (CFR) Rockefeller tarafından, kurmayı amaçladıkları global dünya hükümetine giden yolun siyasî ve iktisadî stratejisini çizmek için inşâ edilmiş müesseselerdir. Üzerine çok konuşulan Bilderberg toplantıları da Rockefellerların öncülüğünde organize edilir. Bilderberg toplantılarına katılanların isimleri her sene açıklanmaktadır. Bugüne kadar Türkiye’den kimlerin katıldığına bakılabilir.

Tüm bunların yanında Rockefeller ailesi, yardım kuruluşları ve vakıflar vasıtasıyla dünyanın çeşitli yerlerinde burslar vererek kendileri adına ajanlık yapacak gönüllüler yetiştirmiş ve gördüğü her vahdeti içten kemirici Yahudi tıynetinin aksülameli hâlinde çeşitli bölgelerdeki azınlıkları maddî olarak fonlayarak isyana teşvik edebilmişlerdir. Bunun için de Rockefeller Foundation’ın kendi sitesinden yapmış olduğu bağışlara göz atabilirsiniz.

Tarihçi Murat Bardakçı, bu hafta Habertürk’teki yazısında, Rockefeller ailesinin Türkiye ile olan münasebetlerinin belgelerini ortaya koyuyor. Bardakçı, yazısında, Rockefeller ailesinin yardım adı altında isyancı Ermeni çetelere kaynak aktarması dolayısıyla kara listeye alındığını söylerken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Rockefeller Vakfı’nın yüksek meblağda bağışlar yaptığını da açıklıyor:

“Arşiv belgeleri, geçmişte maddî bakımdan dünyanın en güçlü müesseselerinden olan Rockefeller Vakfı’nın Cumhuriyet’in ilânından sonra Türkiye’ye yüksek meblâğlarda ve sık sık yardımlar yaptığını ama Ankara’nın vakfa karşı hiçbir zaman tam bir teslimiyet içerisinde bulunmadığını gösteriyor.”

Bardakçı ayrıca David Rockefeller’ın, başbakanlığı döneminde Süleyman Demirel ile irtibat kurduğu mektupları da yayınladı. Siyonist çetenin lideri, Demirel’den Türkiye’nin nüfus artışını yavaşlatmak için bir teklifte bulunuyor:

“Ülkenizdeki aile plânlaması programını dünya liderleri de uygulama cesaretini gösterdikleri takdirde insanlığın hayat kalitesinde önemli bir ilerleme sağlanmış olacaktır.”

Bu Siyonist ailenin dünya nüfusunu azaltmak ve kontrol edilebilir bir hâle sokmak adına attığı adımlardan birisi olan bu mektup, esasında bugün dünyanın dört bir yanında devam eden savaşların gayelerinden birisinin de bu olabileceği ihtimalini akıllara getiriyor. Nitekim dünya çok karmaşık bir süreçten geçiyor ve bazı hadiselerin gerçekleşmesinde Rockefeller ve muadili ailelerin payının olmadığını söylemek safdillik olur. Ergun Diler, 9 Şubat 2017’de Takvim’de yayımlanan “Baronlar Rahatsız” başlıklı yazısında her senenin Kasım ayında, senede bir defa olmak suretiyle New York’ta bir araya gelen David Rockefeller ve Jacob Rotschild’in, 2016 Kasım’ından sonra 13 kez, 2017 Ocak’ında ise tam 11 kez bir araya geldiğini söylüyor. Bu görüşmelerin dünyanın seyri ile alâkalı olduğu ve bu görüşmelerde bir takım komploların tezgâhlandığı malûm. David Rockefeller, belki bu planların hayata geçirildiğini görmeden öldü; fakat unutmamalıyız ki Siyonist Küresel Çete’nin Rockefellerları bitmez.

“Ne kendi etti rahat, ne âlem buldu huzur,
Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur!”
O kadar zaman harcamis yazmissin da okumadim. Baya bos bi muhabbet gibi nasil soylesem zaman kaybi gibi.
Nur içinde yatsın, mubarek bir adamdı.
Yanmamaktadır. Sonsuz uykuya daldı. Cennet cehennem olayına inanan var halâ çok kötü durum.
David Rockefeller Hayatı Boyunca Bir
sefer dahi ilaç içmemiştir, ailesinden birinin içmesine de izin vermemiştir. işin trajikomik yanı ise, şu an pek çoğumuzun kullandığı sentetik ilaçların patentlenmesi mevzusunda imzası olan kişinin David Rockefeller olmasıdır.
Ortadoğu'da akıttığı kanlar gözlerine vuran adamdır nar içinde yatsın.
Ölümünden sonra kırkı çıkmıştır.
Bir fatiha okuyayım.
sayısız defa kalp nakli olan bir adam nasıl ilaç almadan yaşamış hayret ettirmiş.

narkoz da mı yememiş, ameliyat sonrası ağrıları için amazon fil kulağı yaprağı mı kullanmış.

bazı efsaneler merakla okunuyor ancak çoğu gerçeği yansıtmıyor.
HERKESiN AMCA OĞLUYMUŞ GiBi YAKINDAN TANIDIĞI KORKUNÇ SURATLI, HERiF.

BÖYLE ÇOK CiDDi AMA YIRTIK MANYAK BiRAZ, NASIL DERLER BÖYLE PiÇ BiR YANI DA VAR GiBi DURUYORDU BURALARDAN BAKINCA...
Dünya ekonomisini tekelinde tutan şirketlerden birinin sahibidir ve Yahudi asıllıdır. islam düşmanı olduğu için solcular önüne domalır.
ilaç kullanamadığı tamamen asparagas ve gerçeği yansıtmamaktadır
Nitekim onlarca ameliyat sonrasında öncesinde çok ciddi ilaçlar almak zorundadır. Özellikle o yaşına kadar antibiyotik kullanmadan öyle olması çok zor bir durum. Dahası bu adam ilaç yerine bardak bardak alkol içmiştir. O zaman ne anlamadım bu işten?
görsel
abd'li bankacı iş adamı. söyledikleriyse düşündürücü.

""-türkiye'ye adnan menderes zamanında "marshall yardımı" ile el attık

mesela türkiye’yi ele alalım. türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle adnan menderes gelmişti. aslında menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. bizden seçimde aldığı destek karşılığında, marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle osmanlı imparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. ülkenin çoğunluğu müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. sadece celal bayar kurtuldu, çünkü bir masondu ve yakın arkadaşı papa roncalli ya da diğer adıyla 23. john, vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.

-1980 darbesi bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı

aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. o zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. fakat amerika ve avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

-binlerce türk genci uydurma ideojiler uğruna can verdi

en sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, ordo ab chaos ile çözüldü. yani önce kaos, sonra düzen. provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz kıbrıs savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. insanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. binlerce türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.

-özal, isteklerimiz doğrultusunda kapıları sonuna kadar açtı

askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. bu turgut özal’dı. özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. ilk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. ülke artık amerikan ve avrupa yapımı mallarla dolmuştu. sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.

-türkiye'de para itibar gördü, arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu

bu arada, özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. insanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.

-"kürt devleti projesini" hayata geçirmek için önce örgüt yarattık

beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. öyle bir duruma geldiler ki özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. aslında tam bir komedi oynanıyormuş. her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. biz de kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca osmanlı imparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan sevr antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.

-türkiye bizim için çok önemli... su kaynaklarının önemli bir kısmı burada

rockefeller de sözü devralarak başlıyor;

türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. nedenlerine gelince:

bir kere büyük israil devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda türkiye’ye aittir.

ikincisi, müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. islamiyeti yıkmak istiyorsak önce türkiye’den başlamalıyız.

üçüncüsü, avrupa ve asya arasında bir köprü durumdadır. maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip ortadoğu ve kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. kafkasya ve orta asya’daki diğer türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. bu türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.

-en önemlisi, türkler medeniyetin beşiğidir ve kökenleri sümerlere kadar dayanır

dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.

beşincisi ve belki de en önemli olanı türkler medeniyetin beşiğidir. türkler, milattan önce 4.000’lerde orta asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, mezopotamya’ya ve rusya üzerinden avrupa’ya gelen aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz ari ırk’tandırlar ve avrupa’daki finliler, macarlar gibi bazı uluslar türk kökenlidir. ayrıca anadolu’da büyük uygarlıklar kuran hititler ve asurlular’ın da türk kökenli olma ihtimali yüksektir.

milattan önce 3.500 yıllarında mezopotamya’da yaşamış olan sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre türk kökenli insanlardır. çünkü sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında sümerce kelime ve “ayağını yere sıkı bas, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, sel gibi silip süpürmek, yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün türkçe’de kullanılmaktadır. sümerlerin ay tanrısı’nın simgesi olan “yarımay”, bugün türk bayrağında kullanılmaktadır. roma ve yunan medeniyetleri sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve tanrıları sümer tapınaklarından gelir.

fakat biz bunu örtbas etmek için, milattan önce 2.000 yıllarında, yani sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. daha da ilginç olanı, yunanlılardan önce mısır medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. mayalar ve iknalar; sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.

-medeniyetin beşiği olarak türkleri kabul edemezdik, bu mirasa el koymalıydık

medeniyetin beşiği olarak türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. sümer kralları urukagina ve urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.

aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.

ben de o ana kadar en medeni ulus olarak ingilizleri görüyordum. duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.

-osmanlı'yı yıkmak zor olmadı

“dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.

rothschild: sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; birinci dünya savaşı, avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi osmanlı imparatorluğu’nu parçalayarak ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve israil devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. israil devletinin kurucusu sayılan theodor herlz, o zamanki osmanlı padişahı ıı. abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle filistin topraklarını satın almak istedi. fakat padişah bize karşı çıktı. bizim için osmanlı imparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. çünkü padişahlar genellikle türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. tabii hürem sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. bu da osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. hazine plansız harcamalarla tüketildi. savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. ı. dünya savaşı sonunda monarşizm tez olarak, demokrasi antitez olarak, komünizm’i yani sentezi oluşturdu.

-hitler, bizim tarafımızdan getirildi, çünkü buradaki yahudiler israil devletini kurmaya yardımcı olmadılar

ikinci dünya savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan yahudilerin, yeni israil devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. harriman, guaranty tröstü gibi amerikan finans devleri, alman çelik kralı thyssen’ın mali yardımları ve thule örgütü’nün desteğiyle hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. bu iş için hitler seçilmişti; çünkü yahudilerden nefret ediyordu. sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. babaanne kucağında bir bebek ile, yani hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu katolik olan baba evine geri dönmüştü. hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, yahudilere kin duymaya başlamıştı. israil topraklarına dönmemekte ısrar eden yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği yahudi katliamı senaryoları üretildi. şimdi aynı katliam senaryosu ermeni soykırımı adı altında türklere uygulanmaktadır. bu saçma soykırım masalı türklere yüklenecek ve böylece türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. bu da türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.

-atom bombası, yahudilerin yaşadığı almanya'ya atılamazdı, bu nedenle japonya kışkırtıldı

almanlar’dan nefret eden o zaman ki siyonist başkanımız einstein’ın amerikan başkanı roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları manhattan projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. ayrıca alman şehirlerinde çok sayıda yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan pearl harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.

-israil devleti, rotschıld ailesi'nin cömert mali desteği ile kuruldu

ve böylece büyük israil imparatorluğu’nun temelini oluşturan israil devleti 1948 yılında rotschild ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. ordo ab chaos yine işe yaramıştı. bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için harriman, rockefeller, vanderblit ve rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.

-sovyetler birliği'ne yeteri kadar ülke tahsis edilmiş, mali destek verilmişti

sovyetler birliği, hegel diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, amerikan ınternational barnsdall corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine amerikan w.a harriman company ve guaranty tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; sovyetler birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.

-çin, henüz kontrol edemediğimiz bir ülke ama abd ekonomisine katkısı büyük

çin ise amerikan bechtel corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. fakat amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.

-vietnam, kore, kamboçya, tayland, endonezya, afganistan, iran-ırak, yugoslavya savaş endüstrisi'nin deneme ve gelişmesine yaradı

size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; vietnam savaşında, amerika birleşik devletleri ve sovyetler birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘agent orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.

kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.

kamboçya’da amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen pol pot ve kızıl kmerler geçirildi.

tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.

endonezya devlet başkanı suharto 1957-58 yıllarında amerika birleşik devletleri’nin verdiği silahlarla doğu timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.

afganistan savaşı ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.

iran-ırak savaşı saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. ilk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.

saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.

1990 yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.

rotthschild konuşmasına “bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. onun kaldığı yerden rockefeller devam etti.

-zaire, çad, yemen, guatemala, şili, brezilya, dominik, somali, panama, el salvador, bolivya, ekvator, peru, uruguay, angola'daki savaşlar ve darbeler bizim planlarımızdı

zaire devletinin başına cıa destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen mobutu, george bush’un deyimiyle afrika’daki en iyi adamımız oldu.

çad hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör hissen harbe geçirildi. bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.

yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.

guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek cıa yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.

şili’de general pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. amerika birleşik devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke amerika birleşik devletleri’nin güney amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.

dominik cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. ülkenin serveti bizlere aktı.

1990’lı yıllarda kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. cıa bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.

fiji, grenada, panama, somali, el salvador işgal edildi. sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.

bolivya, gana, ekvator, haiti, filipinler, peru, uruguay, angola, seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.

-bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutuyoruz, aksi halde terör olaylarını devreye sokuyoruz

avrupa ülkelerinde kurulan italya gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.

istanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.

new york ikiz kuleler, pentagon saldırıları, kenya ve suudi arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.

ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;

-dünyada hiçbir yerde mafya ve kaçakçılık olayları bizim iznimiz olmadan yapılamaz

“bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.

-neden kuzey amerika ve batı avrupa varlıklı bir yaşam sürer dünyadaki 5 milyar insan, bizim 1 milyar insanımız için çalışır

bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. hegel diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. hiç düşündünüz mü, kuzey amerika ve batı avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.

bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.

ilk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu...""

not:alıntıdır.
görsel