bugün

bütün şiirleri biliyorum içinde aşk olan, ancak bir tanesi daha da sana yakışan;
-ben sana mecburum bilemezsin!
her seyi soylemek mumkun;
epeyce yaklasmisim, duyuyorum;
anlatamiyorum.
o mavi gözlü bir devdi.
minnacık bir kadın sevdi.
kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli açan bir ev.

bir dev gibi seviyordu dev.
ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli açan evin.

o mavi gözlü bir devdi.
minnacık bir kadın sevdi.
mini minnacıktı kadın.
rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
ve elveda deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli açan eve.

şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli açan ev.
ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum;
ikimizi de aşar, o kapının ardındaki masal..
Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
ismin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa.
şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya..

artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya..
seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus..
yangın kulesiyle verip
omuz omuza
ufuklarda kızaran
gözleri seçiyoruz.
nazım hikmet
içerik bulunamadı.
(bkz: gunah ekerim omrune)
birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil

(bkz: üvercinka)
'' her sabah bir intihardır çıkışlarım, dünyada
üstüme sinmişliğin var.''

turgut uyar
bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… en az erkekler kadar yani! ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!

işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. gözleri buğulanır kadının sonra.

ağlamayacağım, der içinden. ama engel olamaz işte.

çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. ince ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… ve kadın ağlar; hem de çok!

sanmayın ki gidene ağlar kadın! gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. o yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. her damla, daha çok kadın yapar kadınları. her damla bir derstir çünkü.

bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. bilmediklerindendir böyle demeleri. çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.

içlerindeki zehirdir onları öldüren! ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.

dönüşmemesi lazımdır oysa. o yüzden de bolca ağlarlar.

zaman geçer sonra. kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…

çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…

insanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.

çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. e.. o zaman niye sarılsınlar ki!

niye sarılalım ki!

etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.

bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.

bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.

bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
o da kim, ne diye sormayın artık. çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

aziz nesin.
süphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel
hatta mükemmel olurdu.
nasıl mı ?
cami'de uyanıyorsunuz. bir tahta sandık içersinde, herkes
karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar
helal edilmiş vaziyette.
tabuttan doğruluyorsunuz,yaslı,olgun ve ağırbaşlı olarak.
herkes etrafınızda,büyük bir itibar,iltifatlar,çocuklar
torunlar hepsi hazır.
arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir
maaşınızı alıyorsunuz. ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
altmışlı yaslara kadar her şey garanti, huzur içinde
yaşıyorsunuz.
sağlığınız gittikçe düzeliyor
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size
hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor
patronunuz..
ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli
bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
herkes karsınızda elpençe divan...
vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor
gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz
diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade...
aman ne güzel günler başlıyor...
derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen daha iyi
olur diyor. bu arada babanız ortaya çıkmış,"fazla çalıştın"
diyor "artik eve don,isi bırak,okumaya basla,harçlığın benden
olsun..."
keyfe bakar mısınız ?
okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor
ekmek elden su golden bir donem başlıyor.
derken anne ve babanız sizi oturup getirmeye başlıyor, araba
kullanma derdi de yok artik...
günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine
bak,oyuncaklarınla oyna" diyorlar...
mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile
temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç
tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor
ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.
bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
beslenmek için ağzınızı ağmaya dahi gerek yok, bir kordondan
besleniyor sıcacık yumuşacık ! gürültüsüz ve patırtısız bir
ortamda yaşıyorsunuz.
küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
veee günün birinde müthiş keyifli bir gece ile hayatiniz
bitiyor.

can yücel / tersten yaşamak
yıllardır herkesin bu garip ülkede
sanki kadermiş gibi çektiği;
yanlış iliklenmiş gömlekte
bir düğmeyle iliğin gülünç çaresizliği.

metin altıok
ben yanmazsam,
sen yanmazsan,
biz yanmazsak
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
" yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından. "

nazım hikmet ran.
şimdi yine aynı penceredeyim
o sabahların çok erken geldiği pencerede.
mavi0kiyamet
How happy is the blameless Vestal's lot!
The world forgetting, by the world forgot.
Eternal sunshine of the spotless mind!
Each pray'r accepted, and each wish resign'd.

Alexander Pope
uzanıp yatıvermiş sereserpe;
entarisi sırılış hafiften,
kolunu kaldırmış koltuğu görünüyor
bir eliyle de göğsünü tutmuş
içinde kötülüğü yok biliyorum
yok benimde yok ama
Olmaz ki !
böyle de yatılmazki !

(bkz: ORHAN VELi)
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

edip cansever
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski

Ümit yaşar Oğuzcan.
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
işte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.
elimden gelen bu-atilla ilhan

Elimden gelen bu ben iki kişiyim,
Çoğalmak neyse ne azalmak zor.
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor.

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı,
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı.

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
ikisi birden çıkmaya uğraşıyor
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
Birisi yeni baştan serüvene başlamış
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
Çoğalmak neyse ne azalmak zor...
meğer giderken en çok kendimden nefret edermişim ben,
ve en sığ zamanlarında gururumun ;
yılanlara ağlamışım ,
ceylanlardan sakladığım gözyaşlarımla,
şahmaranlarla savaşmış,
karıncalardan korkmuşum meğer,
meğerse ne çok kalp kırmışım
en kırılgan yerimin kalbim olduğunu bilmezmişim gibi...