bugün

Görele'de doğdu. Ailesinin beş çocuğundan ikincisidir. Trabzon Lisesi'nde okurken, 1927'de bu okula resim öğretmeni atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi oldu. Onun derslerinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da istanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne (şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Burada Nazmi Ziya ve ibrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1930'da eğitimini bitirmeden, ağabeyisi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gitti. Orada André Lhote'un yanında resim çalıştı. Daha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile de burada tanıştı.

Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine otuz resmi ile katıldı. ilk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açtı. 1934'te katıldığı Akademi'nin diploma yarışmasında üçüncü oldu. Bu derece ile mezun olmak istemediği için bir yandan diploma yarışmasına yeniden hazırlanırken, bir yandan da bir süre Çerkeş demiryolu

yapımında çevirmenlik yaptı, Tekel Genel Müdürlüğü'nde çalıştı. 1936'daki diploma yarışmasında Hamam adlı kompozisyonuyla birinci oldu. Aynı yıl Moskova'da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi'ne katıldı. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı oldular. Bedri Rahmi birçok

ressamın katıldığı CHP'nin kültür programı çerçevesinde resim yapmak için 1938'de Edirne'ye, 1941'de de Çorum'a gitti. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri, faytonlu yollar, iğde dalı takmış gelinler gibi Anadolu'ya özgü görünümler egemendir.

1940'lardan sonra duvar resimlerine yöneldi. ilk duvar resmini 1943'te istanbul'da, Ortaköy'deki Lido Yüzme Havuzu için yaptı. 1947'de istanbul'da özel bir atölye ve galeri açtı. 1950'de Ankara'da sanatının o güne kadarki bütün dönemlerini kapsayan bir sergisi düzenlendi. Bedri Rahmi aynı yıl bir kez daha Paris'e gitti ve insan Müzesi'nde (Musée de I'homme) ilkel kavimlerin sanatını inceledi. Bu incelemeleri "güzel"in aynı zamanda "yararlı"da olabileceği, "yararlı" olmanın "güzel"in gücünü eksiltmeyeceği düşüncesine ulaşmasına yol açtı. Bu düşünce ise onun bundan sonraki sanat görüşünü tümüyle etkiledi, yönlendirdi. Mozaik çalışmalarına 1950'de başladı. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik bir mozaik pano gerçekleştirdi ve bu yapıtıyla serginin büyük ödülü olan altın madalyayı kazandı. Bundan bir yıl sonra Paris'teki NATO yapısı için, şimdi Brüksel'de bulunan, 50 m²'lik bir mozaik pano hazırladı. 1960 ve 1961'de iki kez ABD'ye gitti. Orada birçok geziye katıldı, konferanslar verdi ve resim çalışmaları yaptı.1969'da Sao Paulo Bienali'nde (iki yıllık sergi) onur madalyası kazandı. Ayrıca 1940'ta Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde resim dalında üçüncülük, 1943'te aynı serginin 4.sünde ikincilik ve 1972'de de 33. sergide birincilik ödülünü aldı. Ölümünden sonra 1976'da Ankara'da "Yaşayan Bedri Rahmi" adıyla bir sergisi düzenlendi. Aynı yıl istanbul'da da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde adına düzenlenen bir sergiyle anıldı. 1984'te istanbul'da "Bedri Rahmi-Her Dönemden" adlı bir toplu sergisi açıldı.

Bedri Rahmi Akademi'deki ilk yıllarından sonra temel bilgilerini Paris'te André Lhote'un akademisinde edinmesine karşın onun kübist ve yapımcı (konstrüktif) yaklaşımını benimsememiş, Dufy ve Matisse'i kendine daha yakın bulmuştur. Paris'ten döndükten sonra Anadolu ve Trakya gezilerinde yaptığı resimlerle istanbul görünümlerinde Dufy'nin renk ve çizgi anlayışının etkileri görülür. Zamanla bu etkiden sıyrılan Bedri Rahmi halk sanatını sağlam bir kaynak olarak görmeye başlamıştır. Halk sanatından yola çıkarak yeni anlatım biçimleri aramıştır. Minyatürlerden de esinlenmiştir. Anadolu kilimlerinin geometrik, soyut biçimleri, çini, cicim, heybe, yazma ve çorapların bezeme düzeni ve renk uyumlarını kaynak olarak kullanmış, motifin ağırlık kazandığı süslemeci bir tutumla resimler yapmıştır. Ancak, yalnızca motifleri resme uygulamakla yetinmemiş, renk ve malzeme araştırmalarına da girmiştir. Çeşitli teknikleri deneyerek gravür, mozaik, heykel ve seramik alanlarında birçok ürün vermiştir. Yine bir halk sanatı olan yazmacılığa da yönelmiş, kumaş üstüne baskılar yapmış, bu çalışmalarını öğrencileriyle birlikte de yürütmüştür.

iki yıl kadar süren ABD gezisinden sonra değişik malzemelerden yararlanarak soyut resimler ve renk düzenlemelerine yönelmişse de son yıllarında yeniden eski konularına dönmüştür. Kemençeciler, gecekondular, hanlar, kendi portreleri, balıklar ve kahvelerle, yeni renk ve doku deneyimlerinden de yararlanarak, doğaya eğilişin ustaca ve yetkin örneklerini vermiştir. Çağdaş resim öğelerini de içeren bu çalışmalarında, konu soyuta yaklaştığı oranda, resmin de bir tür "nakış"a dönüştüğü izlenir.

Bedri Rahmi 1927'de başladığı resim öğretmenliğini ölümüne değin sürdürmüş, Akademi'deki atölyesinde sayısız öğrenci yetiştirerek, çağdaş Türk resmi için bu açıdan da etkili ve yararlı olmuştur.

Bedri Rahmi 1928'de daha lise öğrencisiyken şiir yazmaya başlamıştır. Şiirlerine, 1933'ten sonra Yeditepe, Ses, Güney, insan, inkılapçı Gençlik ve Varlık dergilerinde yer verilmiştir. 1941'den başlayarak çeşitli şiir kitapları yayımlanmıştır. Halk edebiyatının masal, şiir, deyiş gibi her türüne karşı duyduğu hayranlık, şiirlerine de yansımıştır. Halk dilinden ve şiirinden aldığı öğeleri kendine özgü bir biçimde kullanarak halk diline yaklaşma çabasını sonuna dek götürmüştür. Bu nitelikleriyle şiirleri, resimleriyle büyük bir benzerlik gösterir. Akıcı, rahat bir dille kaleme aldığı gezi ve deneme yazılarında ise sürekli gündeminde olan halk kültürü, halk sanatı konularındaki görüşlerini sergilemiştir.Bedri Rahmi Eyüboğlu 21 Eylül 1975'te vefat etti. *
hüzün geldi baş köşeye kuruldu,
yoruldu yüreğim yoruldu..
diyen kendi büyük,
sanatı büyük..
sitem isimli şiiri erol evgin tarafından seslendirilen güzel bir şarkıdır.

SiTEM

önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar !.. Seni kara saplı bir bıçak gibi
sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var.

bedri rahmi eyüboğlu
namı diğer bedros..

Sevmek Güzel meslek
Ama zor
Can dayanıyor Dayanmasına
Ama yürek Gitti gidecek
Türk ressam, şair ve yazarı. Görele'de doğdu. Yüksek öğrenimini Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nde tamamladıktan sonra Paris'te iki yıl süreyle öğrenim gördü. Yurda dönüşte Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarınan başladı. Bir süre Amerika'da kaldı. Dönüşte gene Akademi'de profesör olarak görevini sürdürdü. Ressam olarak büyük bir ün sağladı.
Sanat yaşamına 1928 yılında Muhit dergisinde yayımladığı şiirleri ile başladı. Çok genç yaşlarında iken bir gazetenin açtığı hikaye yarışmasını kazandı. Kimi gazetelerde ve dergilerde çeşitli konularda yazılar, sanat ve özellikle şiir ve halk sanatı üzerinde eleştiriler yazdı.
Şiirlerinde halk türküleri, halk edebiyatı kaynaklarından büyük ölçüde yararlandı. Arı türkçe ile kolay okunan, akıcı aydınlık bir anlatımı vardır.

ESERLERi:
Resim: Paris, 1930; Mustafa Eyüboğlu, 1933; Yazılı Natürmort, 1936; Salı Pazarı, 1938; Eren, 1940; Nallanan Öküz, 1947; Düşünen Adam, 1953; Köylü Kadın (Tren-Yataklı Vagon), istanbul Resim ve Heykel Müzesi; Karadut Satıcısı, 1954; Çömelmiş Köylü, 1972; Ankara'nın Kavakları, 1973; Mor Takkeli Hacı, 1974; Son Kahve, 1975; Anadoluhisarı, Ankara Resim ve Heykel Müzesi; Çıplak; Ev içi, istanbul Resim ve Heykel Müzesi; Han, 1975; son resmi.

Duvar Resmi: Lido Yüzme Havuzu'nda duvar resmi; 1943, Ortaköy/istanbul; Hilton Oteli'nde duvar resmi; Divan Oteli'nde duvar resmi.

Mozaik Pano: Uluslararası Brüksel Sergisi için mozaik pano, 1958; Nato yapısında mozaik pano, 1959, Brüksel; işçi Sigortaları Hastanesi'nde seramik pano, 1959, Samatya/istanbul; Etibank yapısında seramik pano, Ankara; Marmara Oteli'nde mozaik pano, Ankara; Vakko Fabrikası'nda mozaik pano, Topkapı/istanbul.

Duvar Kabartması: Manifaturacılar Çarşısı'nda duvar kabartması, Unkapanı/istanbul; Aksu işhan'ında duvar kabartması, Karaköy/istanbul.

Şiir: Yaradana Mektuplar, 1941; Karadut, 1948; Tuz, 1952; Üçü Birden, 1953; Dördü Birden, 1956; Karadut 69, 1969; Dol Karabakır Dol, 1974, tüm şiirleri; Yaşadım, (ö.s.), 1977.

Gezi ve Deneme: Cânım Anadolu, 1953; Tezek, 1975; Delifişek, 1975; Resme Başlarken, (ö.s.), 1977.

Monografi: Nazmi Ziya, 1937. Resim Albümü: Binbir Bedros, (ö.s.), 1977, Karadut, (ö.s.), 1979; Babatomiler, (ö.s.), 1979.
şair ve ressam. ''kocaman adam''. resimleri harika! bakılmalı... şiirleri harika! okunmalı:

Kimi

kimi güneşle düşünür
Van Gok olur.

kimi yağmurla düşünür
Şopen olur.

kimi iki kere ikiyle...
Aynştayn olur...
kimi de sadece insanlarla düşünür
ama sadece insanlarla
işte o eşşoğlueşşek
Adam olur , adam...
Arkadaş Dökümü

Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız

Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun

Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
işte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur

Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz

Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz
karadut akademide asistanlığını yapan, yasak aşkı mari gerekmezyan dır.*
bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalanacak ve üstad resimlerini satarak tedavisini sağlamaya çalışsada kurtulamayacaktır.

"Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."

resimlerini kokusunu dokusunu görmeden görebilmek! için de şöyle bir sergi var,

http://www.sanalmuze.org/sergiler/
eskiden yeterdim kendime
artardım bile
şimdi ne yapsam nafile!
ve
kim demiş can eskimez diye
bu can tedirgin tende
canda eskimiş
bende...
bir şahit aranıyor

yaşadım!
erik ağaçları şahidimdir
yıldızlar şahidimdir.
yaşadım!
avuçlarımın gücü yettiğikadar
dağları, kadınları, meyveleri
yaşadım!
incirin dallarına yürüyen süt
yonca tarlasından gelen nefes
horozun ibiğinden damlayan kan
yollar ve sevgili türküler şahidimdir.
"1
kara dutum, çatal karam, çingenem
nar tanem, nur tanem, bir tanem
ağaç isem dalımsın salkım saçak
petek isem balımsın a gülüm
günahımsın, vebalimsin...

dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
yoluna bir can koyduğum
gökte ararken yerde bulduğum
kara dutum, çatal karam, çingenem

daha nem olacaktın bir tanem
gülen ayvam, ağlayan narımsın
kadınım, kısrağım, karımsın...

2

sigara paketlerine resmini çizdiğim
körpe fidanlara adını yazdığım
karam, karam
kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
sıla kokar, arzu tüter
ılgıt ılgıt buram buram...

ben beyzade, kişizade,
her türlü dertten topyekünü azade
hani şu ekmegi elden suyu gölden...
durup dururken yorulan
kibrit çöpü gibi kırılan
yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

netmiş, neylemii, nolmuşum
cömert ırmaklar gibi gürül gürül
bahtın karışmış bahtıma çok şükür...
yunmuş, yıkanmış adam olmuşum

karam, karam
kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
sensiz bana canım dünya haram olsun..."
yedi tepeye kurulmuş
pul pul
gümüş gümüş balıkları
pul pul
ışıktan sudan örülmüş
canım istanbul.
hele bir başlasın ılık yaz yağmurları, içimdeki çocuk!
hele bir kanatlansın ufuklar,
hele bir içini çeksin orman,
hele bir kere güneşler yansın,
kertenkeleler üşümesin,
hele bir kere toprak kansın,
mevsim demlensin,
hele bir ballansın böğürtlen dikenleri!
gelincikler bedava,
gökler sahipsiz
bahçeler zilzurna...
hele bir başlasın ılık yaz yağmurları, içimdeki çocuk!
dudaklarımda kalın kabuklu bir portakal kokusu,
tabanlarımda, kınalı keklikleri bol dağların rüzgarı karıncalansın...
hele bir kere dallarda sallansın
iri kalçaları şeftalilerin;
hele bir duyulsun uzaktan
yaylı çıngırakları
yıldızlar seslensin,
hele bir armut ağacı temmuzu yüklensin,
hele bir kerecik daha yalınayak yere değsin içimdeki çocuk...
çakıl

seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde
bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
bir gelincik açılır ansızın
bir gelincik sinsi sinsi kanar

seni düşünürken
bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
deliler gibi dönmeye başlar
döndükçe yumak yumak çözülür
çözüldükçe ufalır küçülür
çekirdeği henüz süt bağlamış
masmavi bir erik kesilir ağzımda
dokundukça yanar dudaklarım

seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde...
atolyesinin girisinde asili duran yemin, simdiye kadar pek karsilasmadigimiz cinstendir; "simdiye kadar yapilagelmis olanlari tekrarlamayacagima, kendi elimden cikan her ise, kendi benligimi katacagima yemin ederim, yemini bozdugum gün buralardan giderim."
Şairim,
Zifiri karanlıkta gelse,
Şiirin hasını ayak sesinden tanırım,
Ama,
Nerede bir köy türküsü duysam,
Şairliğimden utanırım.

diyen şair...
1911'de Trabzon Görele'de doğdu. 21 Eylül 1975 Pazar günü istanbul'da yaşamını yitirdi. Türkiye'nin en usta ressamlarından. Trabzon Lisesi'ni bitirdi. Lise yıllarında öğretmeni Zeki Kocamemi'nin ilgisiyle resme yöneldi. istanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. Nazmi Ziya Güran ve ibrahim Çallı'dan ders aldı. 1931'de diplomasını almadan okulu bırakıp Fransa'ya gitti. Djon ve Lyon'da özel atölyelerde çalıştı. Ardından Paris'e geçti. 1933'te ingiltere'ye gitti, aynı yıl yurda döndü. 1934'te yaptığı 30 resimle yurtiçi ve dışında sergilere katıldı. 1936'da Güzel Sanatlar Akademisi'nden diplomasını birincilikle aldı. Aynı yıl akademinin resim bölümünde Leopold Levy'nin asistanı oldu. Ses Dergisi'nde sanat ve estetik konusunda düzenli yazılar yazdı. Şiire lise yıllarında başladı. ilk şiirleri 1932'den sonra Varlık, Yeditepe, Ses, insan gibi dergilerde yayınlandı. ilk şiir kitabı "Yaradana Mektuplar" 1941'de basıldı. Şiirlerinde de resimlerinde olduğu gibi halk edebiyatının zengin motiflerinden esinlendi, yararlandı. Yalın bir dille, içten lirik şiirler yazdı.
önde gelen şiirleri;

KARADUT
ZiNDANI TAŞTAN OYARLAR
SiTEM
KARASEVDA
PARAMPARÇA
TÜRKÜLER DOLUSU
YIKANSIN GÖZLERiM YIKANSIN
TAZE TAZE
KARINCA
SOYUN PiLOĞLU PiLOĞLU
TELGRAFIN TELLERiNi
ÜÇ DiL
SEViNSiN
iSTiDA
BEN SENiN HAYRANINAM
SABAH
YAR YÜREĞiN YAR
SEVGi ÜSTÜNE
bendenize beleş ekşi sözlük yazarlığı verecek ünlü bir grafik tasarımcının dedesi ve şu hoş dizelerin sahibi.

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelime bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
insanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
sabahattin eyüboğlu'nun kardeşi şair, ressamdır.
trabzon kürtlerinden olduğu iddia edilmektedir.

şairim şiirin hasını gece karanlığında ayak sesinden tanırım
ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım,
diyen insan.
eskiden yeterdim kendime
artardım bile
şimdi ne yapsam nafile!...
ve
kim demiş "can eskimez" diye
bu can tedrigin tende
canda eskimiş
ben de...
Sevmek
Güzel meslek
Ama zor
Can dayanıyor
Dayanmasına
Ama yürek
Gitti gidecek..
yalnızlığı; şu dizeleriyle pek bir güzel anlatmış şair:

yalnızlığın kadarsın
yalnızlığın mis kokmalı
yalnızlık dediğin bir büyük zindan
dünyanın en kalabalık zindanı
dinden imandan çıkarır
ama öyle bir adam eder ki insanı
şiirimizin ve resmimizin b vitamini. *
en bilinen şiiri budur:
şu sılanın ufak tefek yolları
ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
tepeden tırnağa şiir gülleri
yiğidim aslanım burda yatıyor.

bugün efkarlıyım açmasın güller
yiğidimden kara haber verirler
demirden döşeği taştan sedirler
yiğidim aslanım burda yatıyor.

ne bir haram yedi ne cana kıydı
ekmek kadar temiz su gibi aydı
hiç kimse duymadan hükümler giydi
yiğidim aslanım burda yatıyor.

mezar arasında harman olur mu
15 yıl hapiste derman kalır mı
azrail aç susuz canın alır mı
yiğidim aslanım burda yatıyor.
güncel Önemli Başlıklar