bugün

yer sofrasında bazısı bugün yaşamayan aile fertleriyle bir çanaktan çorba kaşıklamak,
ayran veya hoşafın yine kaşıkla bir kaptan içilmesi,
babanın soğanı yumruğuyla kırması ve cücüğünü anneye vermesi,
cayır cayır yanan sobanın geceleyin tavanda ışıklardan şekiller yapması.
o sobanın üzerinde kızaran köy ekmeği ve üzerine sürülen tereyağı.
sobanın üzerindeki güğümün sızım sızım sızlaması.

(ııııyyy iğreeeenç diyenler için, sevgilinizin ağzı, anne-babanızın, kardeşinizin ağzından temiz değil. ayrıca aynı kaptan yemek yemek öpüşmek kadar tüprüklü değil.)
bayramların dünyadaki en güzel günler olması, bayramlara annenizin ''bugün bayram erken kalkın çocuklar'' şarkısıyla uyanmak.
barış manço'nun ''arkadaşım eşek'' şarkısı televizyonda veya radyoda çaldığında annenizin sizi çağırması ve şarkıyı duyduğunuzda çok sevinçli olmanız. (bugün dinlesem hala ağlarım)
bir gün bir akraba ziyareti sonrasında hep beraber dışarı çıkılmış ve arabası olanlar araba ile olmayanlar da yaya olarak evlerinin yolunu tutmaya hazırlanıyordu. babamın arabası olmadığı için, bizi götürecek olan kişinin arabasına doğru yöneldiği sırada diğer araçlar da hareket etmişti ve o arada kaldı. mahcupdu ve utanmıştı biraz, sağa yöneldi bir araç geri geri çıkarak hafifçe çarptı ona.kendi arabası olsun istiyordu en çok... durumu kurtarmak için gülümsediği ve muzip bir şekilde gülümseyerek koşar adım oradan uzaklaşmak isterken bir diğer araç onu duvara doğru sıkıştırmıştı. bizler henüz küçük olduğumuz için babamın arabaya binip sonra yanımıza gelmelerini ve bizi almalarını bekliyorduk. üzülmüştü. bizim, o anlık mahcubiyeti o anda esen rüzgara satıp, unuttuğumuzu düşünüyordur muhtemelen ama bak ben unutmadım baba. ama bunu sen asla ama asla bilmeyeceksin.

inşallah yazar değilsindir baba.
babamın işsiz olduğu dönemde, babam eve erzak almış gelmiş bir gün. oturduk sofraya kardeşimle saldırıyoruz peynir, zeytin, çikolata ya. annem (klasik anne tutumlu olmaya çalısıyor) 'hepsini bitirmeyin yarın da yersiniz' der babam da 'birak hatun olunca yesin çocuklar olmayınca zaten yiyemiyorlar' der. bak gözlerim yaşardı yine.
ağlatan anılar hep ninelerde oluyor. büyük insanlar ya. hep iç çekerler '' ah eski aşklar ah'' .
Anneannem vefat etmeden 10 gün önce son fotoğrafı benimleydi. Her aklıma geldiğinde her o fotoğrafa baktığımda gözlerim doluyor ağlatıyor. 15 gün sonra 1 sene olucak anneannem benimle bizimle olmayalı. Ve ben çok özledim anneanneciğim seni biliyorum en güzel yerdesin cennettesin meleklerin yanındasın sen. Seni çok seviyorum...
(bkz: salihli) tedaş'ta endeks okuma ve fatura verme bölümünde çalışıyordum. şehir çöplüğünün yanında bir kenar mahalle benim sahamdı. ayda bir hiç istemeden gittiğim bir yer...
o gün sabah kahvaltısında bir şeyler bulamamanın verdiği sinirle işe başlıyorum. yine sıradan bir gün. yanıma ömer geldi. yaşı 10. bir ayakkabısı başka, diğeri başka. üst baş perişan. çok da meraklı bir çocuk. elimdeki (bkz: endeksör) e bakıyor. ne olduğunu anlamaya çalışıyor, sürekli sorular soruyor.
mahallenin diğer çocukları ömer'i rahatsız ediyor, ben kovalıyorum onları. ''tutuklarım sizi'' diyorum ve dağılıyorlar. ömer zevkten dört köşe. bana yardım teklif ediyor, mahalledeki evleri gösterecek...

büyük bir iş yapmanın mağrurluğu var üzerinde.
sohbetimiz koyulaşıyor.
ömer: amca! bizim mahalle mi büyük, salihli mi?
ben : salihli.
ömer: amca! istanbul mu büyük salihli mi?
ben: tabi ki istanbul. orası türkiyenin en büyük şehri.
ömer'in gözleri parlıyor. hayallere dalıyor. düşünüyor...

ömer: amca istanbul'un çöplüğü amma büyüktür ha! bizim çöplüğün on mislisidir deme? amma çok oyuncak, giyecek vardır orda...

cevap veremiyorum. boğazımda canımı yakan bir düğüm. o sabah kahvaltıdaki ekmeği, zeytini, peyniri, kaynamış yumurtayı, yağı, balı beğenmiyorum, çayımı içip çıkıyor, yolda bir snikers yiyorum.

ömer'in dünyası o çöplük. 600-700 metre uzaklıktaki salihli'ye belki yılda bir gidiyor belki gitmiyor. oyuncağı, giyeceği, geleceği çöplükte. utanıyorum.

edit: imla
iki sene önceydi onu kaybettiğimde. ayrılmıştık ve o bunu asla istememişti. Ben ise çok sinirliydim ona. Oturduğumuz kafeden kalktık, onu son kez durağa bıraktım. Arkamı döndüm tam giderken adımı bağırarak koşmaya başladı. derken bir fren ve tak sesi. O an ne hissettiğimi anlatamam sözlük. 2 yıl oldu ve ben o günü hala unutamadım. hayatıma başkaları girmiş olsa da mutlu olamadım.
Afyondayım yine, yurtta kalıyorum, para bitmiş metelik yok, sigarasızım haftalardır, yurdun yemekleri de olmasa aç kalırdım heralde. akşam saatleri berduş berduş dolanıyorum bir kış günü, bir kıraathaneye girip utana sıkıla bir çöp sigara istedim yaşlı bir adamdan, sağolsun çıkardı verdi, cebime de birkaç bozukluk koydu, " al yiğenim çorba içersin" diye. Teşekkür edip çıktım, yaktım sigarayı, daha bir iki nefes çektim, o amınakodumun sigarası elimden kayıp mazgala düştü, bakakaldım öylece. Oturdum kaldırıma ağladım sonra, uzaktan görmüş olacak ki bir adam geldi oturdu yanıma, kendi bir sigara yaktı bir tane de bana uzattı, sonra usulca sigara paketini koydu yanıma, yürüdü gitti, her sigara yakışımda gözlerim dolar amk.
Çocukluk arkadaşımın, eski sevgilimle birlikte olduğunu bana söylemesi. belki basit bir olaymış gibi gelebilir. Ama değil.
Babamla kutladığım son doğum günüm. Pastamı beraber kesmistik.
Lisedeyim okulda nöbetciyim. Hava da acayip yağıyor ayakkabım su almış donuyorum resmen. Tek hayalim okul bitsinde eve gideyim bu işkenceye bir son vereyim. Ailemden ayrıyım bu arada ev dediğim de bir türlü ısınmayan kıytırık öğrenci evi. Herneyse zil çaldi koştum gittim eve ev arkadaşlarından biri anahtarı alıp çarşıya gitmiş. Benim kendi anahtarim da yok neden yok bilmiyorum. Kaldım kapıda. Ayaklarım üşüyor bi yandan. Telefonda yok yanımda. Öküz gibi ağlamaya başladım. Annemleri özledim evi özledim diye. Hayattan nefret ettiğim günlerdi aslında. Hergünüm ağlatan anıdır o zamanlar.
güncel Önemli Başlıklar