bugün

saklı kalan

günlüğü eksik tutulan güz, usulca çekilmiş de kıyıya
bütün gürültülerden uzakta, eğiriyor suların köpüğünü
belli ki duymuyor, dağların uğuldayan yalnızlığını

bekleyişin ve acıların uğultusudur yalnızlıklar
kimi kez kuşatabilir büsbütün doğayı, aşkı ve yaşamı
ama kayalıkların karanlıklarına, hiç sığar mı bir doğanın yalnızlığı?

bir çiçek bile doldurabilir, uçurumların derin oyuklarını
oysa o bir çatlaktan fışkırıp bir yangın gibi büyüyendir
belli ki duymaktadır kalbinde aşkın saklı yalnızlığını

anımsanan ne varsa şimdi biraz acıya dönüktür yüzü
ve solgun bir gülümseyiş gibi sararken sessizliği
taşır bekleyişin gizinde aşkın saklı yalnızlığını

günlüğü eksik tutulan güz, eğirirken suların köpüğünü
ey alıngan susuşundan üzünç, gizli öfkesinden kan sızan!
kalbini suların göğsüne bastır, duyacaksın kalbimizin atışlarını.

suçlama beni

suçlama beni böyle bırakıp gidiyorum diye
bağrımı yakan bir yaradır bu ayrılık şimdi
bilki kanımdadır sevişmelerin yangını
öylece girerken gecenin bağrına
taşıyorum sımsıcak gülümseyişini
yaşanan günler hayatı oyarak gedikler açıyor
durulur mu artık durgun sularda bekleyerek seheri
talan ediliyor bahar ve aşk
öyle bir soygun kidurulacak gibi değil
vurmazsak eğer kendimizi yola
yaşamak zorunlu, kurtarılırsa eğer bahar ve aşk
ve şimdi hayat, acı yeşil bir keder renginde
hayatın ve sevincin kederi alt ettiği yer
kavganın ortasıdır ki
umudun çiçeklenişi aşkın yengisidir bu
ey anısıyla kalbimi yakan; kederlenme hemen
ve suçlama beni böyle bırakıp gidiyorum diye.

ahmet telli.
amcamında ağıdı olan şiirin yazarı.

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
Dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
Kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
Efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam mektup yazarım dağlar kadar
Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim.

AHMET TELLi
"kimdi cesaretimi kıran, üstelik
yeni serüvenlere hazırlarken kendimi
sesimi cılız, rüzgarımı yelkensiz
bulan kimdi, ki şimdi geniş zaman
kipiyle düşürüyor gölgesini anılarıma

ama kimdi adını bir kadına ödünç verip
doruklara çekilen büyülü doruklara
biz "asmin" dedik ona, sevgilim, kadınım,
anamdı belki, ama o çoktandır
üç bin metrenin altına inmiyor artık

içimde bir fil sezgisi, kopup gitmeliyim
dağlara yazmalıyım aşkı ve ayrılıkları
asminli düşler kurmalıyım ya da birisi
karşılık bulmalı canımı yakan sorulara
kim demiyorum kim olursa olsun

boynu kırılan bir oyuncaksam hırçın
bir çocuğun elinde, ki celladım
gözlerimi de oymuştu fırlatıp atarken
yine de özlüyorum onu, niyetçi
tavşanlara dönerken beklediklerim

aynı soruyu sormaktan, minör
ağrılardan yoruldum, gitmeliyim buralardan
içimde buharlaşan cıvayı soluyorum artık
yoruldum yoruldum yoruldum
gereklilik kipinde yaşamaktan . . ."

duygularıma tercüman olmuş, büyük şair.
belki yine gelirim

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

içimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
ozan

bir kez olsun dönüp bakmadı
hoşçakalın da demedi giderken
sustu yalnızca ve elinden
yine de sazını bırakmadı

sonra hiçbir haber çıkmadı
çıkıp gelmedi apansızın bir gün
gerçi yoktu yolunu bekleyen
ve hiç kimse gözyaşı dökmedi.
insanın gönül tellerini titreten şiirler yazan şair.

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde
SESSiZLiĞiN ÇANLARI

1

Bir çığlığın sessizliğidir
derin suların dinginliği
ki çınlar yüreğin
kararan kayalarında

Derin suların dinginliği
çatlatır yüreğinde korkunun tohumunu
çünkü sessizlik en büyük ustadır
düşü gerçeğe dönüştürüverir apansız

Isırır bir hançerin yılan dili
gibi çatallaşan çeliği
Sonra yalnızca öyküler kalır
ve sen onu yaşarsın çaresiz

2

Dirhem dirhem tartılmaz ki dostluk
yaşanmaz ki vermesini bilmeden
damla damla biriken bir şeyler
boş bir tapınakta birden
çalar gibi olur çanlar

Ve yaşamın hesabını
veremezsin bir türlü kendine
Sonra boğuntular
sessiz haykırışlar
karanlık sokaklara çeker seni

Çanlar beyninde asılı duran
madeni bir gökkubbedir artık
kulaklarına balmumu da akıtsan
delecek beynini bu çığlığımsı sessizlik
ve bu katran gibi yalnızlık
gençlere "hayallere zincir vurulamaz." dediğinde anlaşılmasını ümid ettiğim şair, üstad. eğer ki bir gün intihar edeceksem son sözüm ise kalbim katlanma bu dünyaya kıvamında olacak diye düşünmekteyim. son intihar girişimimde fade to black demiş olsam da gençliğime verilsindir...
kendiside çok güzel şiir okuyan, yeni edebiyatın şiirini yaratan, can yakan adamı.
sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu, sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor. demiş.Ne iyi etmiş.
SEVDALAR DUMAN OLUR

kaçamak sevinçlerle
döndürür çıkrığını zamanın
damıtır alıngan iç çekişlerini
hasretin imbiğinden

çok düşlü, sessiz
ipliklerle düğümlenir hüzünlere
ve vurur yüzüne çeyiz
sandığının ceviz gölgesi

biriktirir karataştan
sızdırır gibi üzüncü
ve zaman gittikçe zulümleşen
bir karadüştür göğsünde

yaslanır dalgın dünyasına
ürkek direnmelerin
sessiz haykırışlar yankılanır beyninde
-ya sen çatla ey sabır taşı, ya ben!

solar ilk aylarda gül çiçek
sessizce dönüşür ayva sarısına
bitmez gibidir yalnızlığın gözyaşı
dökülür bekleyişlerin oyalı mendiline

durgun bir deniz gibi
durur göğsünde fırtınalar
patlayamaz
çeyizlenir hüznün kanaviçesine

sessiz, gül kokulu
ve üzünç çağındadır
hep ağıta çalar
gizliden söylenen türküler

kopar yüreğindeki tel apansız
biter en güzeli başlangıçların
hangi yanıdır sessizce kanayan
bilmez

yaşamak duman olur artık
kırık şamdanlar gibidir bekleyişler
kapanır perdeleri yorgun akşamların
sevdalar duman olur

anlar ki beklediği
hep
elin oğludur
bunca zaman

Değmez!

( "hüznün isyan olur" kitabından... )
SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK

Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yeni hayat kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde

Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü

Hüznün isyan olmalıdır
GÜLÜŞÜN EKLENiR KiMLiĞiME

Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
Bir de gülüşün eklenir kimliğime.
1998'de katıldığı bir söyleşide* şiirlerinin şarkı sözü olarak kullanılmasına sıcak bakmadığını belirten güzel şair. peki bu aynı zamanda şiirlerinizin daha geniş kitlelerce bilinir olmasını sağlamıyor mu sorusuna olsun ben sevmiyorum demiştir.*
şairin önde gideni.

Hiç kimse bir aşkı,
Onarmaya kalkmasın.
Kaybedilmeye değer;
En güzel anında,
Bitirilmişse eğer.
sizi sevmiyorum

sesimden arındım ve ufku
bir harmani gibi giyindim
kahraman bir korkaktım
kavmimin kadim tarihinde
ki onlar için umutsuzluk
kendim için haramiydim

böyle bilindiydi bu hikaye
yarından bugüne kaldıydı

tersine akan bir ırmaktım
sözün şaşkın serinliğinde
kendi deltasında boğulandım
ve sizi sevmiyorum ey kavmim
yakın beni rüzgarın ıslığa
ıslığın hükme döndüğü yerde

derim ki ey kavmim zulmünüz
payidar, yurdunuz çığlığımdı
ki hükmümü kendim veriyorum
yakın beni sesim sorulara dönmeden
küllerimin altında kalacak
mutluluk sandığınız ne varsa

böyle yaşandıydı bir ömür ve söz
giyotindi sözün belleğinde

demiş büyük üstaddır. daha neler neler demiş de ciğerlerimizde tütmüştür sigara niyetine...
DELi KUş

Deli kuş bilir misin nedir
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu

Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin

Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın kara taşı unutma
yazılsa destan olacak bir aşkın serüveni
şiirimde bir dipnot olacak şimdilik...
"sen hiç susma, bağır böyle beni! yazmaktan usanma, çünkü ben seni dinlemekten hiç bıkmayacağım" şairidir...
soluk soluga gidersen yıkılır bu kent ve özletiyor bu yağmurlar seni adlı şiirleri çok güzeldir.
işte bu şiirin şairidir.

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım

Toprak yarılır birden
su kirlenir

Ürpertir bu coğrafya
bu serüven
ikimizi bir anda
yaşadığımı duyarım

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni
aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da ...
Uzun bir hastalık gibi...
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi....
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi Bitti.
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da.....
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır ihmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemelıyım .. saclarımı kestırmelıyım belkı de..

Eger becerebılırsem , benden gıttıgın gun senı unutacagım.
gönül telimizi titreten şairdir.engürü kapanmadan önce yan masada sık sık, pişpirik, batak, ellibir, king oynarken rastlamak mümkündü kendisine.
hakkında iki kelime yazmadan gidersem içimde kalır dediğim iki insandan birisir kendisi. diğeri için (bkz: muzaffer oruçoğlu). hüzünlendirirdi bizi ama bu hüzün kuru bir hüzün olmadı hiç bir mevsim. sıyrılıp gelen seherin, doğayı ve hayatı sarsacağını öğretti bize. umutla onu beklememizi ve soluk soluğa yaşayıp hatıralarımızı yazmamayı öğütledi. en çıkılmaz anda belki yine gelirim demeyi. giden sevgiliye gidersen yıkılır bu kent dedirtti bu zatı muhteren, güzel insan.

VURUŞKAN BiR ŞAHANDIR UMUT

Tuzağa düşmüş bir ceylanın
bakışındaki hüzün değildir umut
Kınalı keklik gibi ürkek
bir kuş da değildir
Ne yalvar yakar olmuştur
zulmün pençesinde
ne de düşürmüştür
kırların ve türkülerin
onurunu yere
Baharda bir tomurcuk
gibi patlayan öfkedir umut
barajını yıkan bir ırmaktır
açılır serpilir
ve büyür kıyısında sevda
Emzirir aşkı
emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan
ferhat'ın direncini
bin yılların sabır taşını çatlatırlar
açar bin yılların kapısını

Düşman dönük
bir mavzer gibidir umut
yaratır tetik ve parmak
en gürbüz çocuğunu tarihin
Grup yorum

Huznun isyan olur
sıyrılıp gelen
soluk soluğa

calismalarinda onun siirlerini kullanmistir.