bugün

tacettin abayık ın anıları

tanım: enteresan anılardır.
-----spoiler-----

Kendisi ile tanışıklığımız çok eskilere dayanır. Hatta bu sebeple yaşlı olduğumu iddia edenler bile vardır.

1542 yılıydı sanırım. Geçmiş gün. net hatırlayamayabilirim. Fatih'in en deli çağları. 20 yaşında genç bir delikanlı daha. 20 yaşında olduğuna ise şuradan eminim:

Bir gün canı içki içmek istedi Mehmet'in. Tabi daha Fatih sultan Mehmet denmiyor ona. o zamanın Bizans imparatoru XI Konstantin ile arası iyi olan tek adam da Tacettin Abayık'tır. Tabi Fatih o zamanlar gençliğin de verdiği hislerle helen kızlarına merak salmış. ille de "beni napıp edip Bizans'a götür, bir alem yapalım" diyor. Dedim "yavrum etme, eyleme" diye ama dinletemedim. Gayri resmi ziyaret olarak Bizans'a gittiklerini ise o zaman öğrendim. Fatih anlattı. Devlet ekabiri gayri resmi ziyaretler yaparlarmış her ne kadar devletler arası hasımlık olsa da. Tabi Bizans ile durum gergin. Fatih'in helen kız bafileme damarı tutmuş. Bizim Tacettin'e haber saldım.



Macaristan'da idi Tacettin Abayık. Tez yola çıkıp geldi. "ben sizin işinizi görürüm" dedi ve arkasına da bakmadan eşeğine atladı, Bizans'a doğru yola çıktı. Yarı yolda yakaladım. "oğlum bari atla git, al atımı" diyerek atımı verdim. Öyle de gözü kara, deli-dolu bir adamdı Tacettin. Zaten eşeğini ben alıp dönerken eşeği yolda çatladı. Macaristan'dan eşekle gelmiş. Böyle de enteresan bir adam.

Eşek ölünce yolda bir kağnıya rastladım. Bilirim eşeğini severdi Tacettin. dedim bari eşeğini istediği yere gömebilsin. Belki kabristan da yapmak isteyebilir diye, onca zahmet çektim. Eşeği haraya götürüp bıraktım. Eşeğe zarar vermesinler diye de başına 2 tane yeniçeri diktim.

O sırada Fatih beni karşıladı. Nolduğunu sordu. Tacettin'i gönderdiğimi söyledim. 5 gün sonra 2 tane Bizans elçisi geldi. Tacettin yoktu. Gece gizlice bir ziyaret gerçekleştirebileceğimizi söylediler. Tacettin, elçilerin güvenilir olduğunu anlamamız için de ellerine bir not tutuşturmuş. Notta şunlar yazılı idi: "dünya sikime, minare götüme"... Anlamıştım Tacettin olduğunu yazanın. Ondan başkası böyle abukluk yapamazdı. Altına imza atmaya bile gerek duymamıştı. Zaten gerek de yoktu.



Ben, Fatih ve bir de fedaisi yola düştük. Fatih tanınmasın diye eski püskü şeyler giydi. yeni kılıçlar yaptırdı halk tipi zengin işi olmayan. Yeni silahlarla dikkat çekmeden buluşma noktasına gidebilmek için... Buluşma noktasında bir dere vardı. Sessiz sakin, ormanın kenarında bir yerdi. Bir helen kızı gördük derede. gözlerinin ışıltısı 50 metreden belli oluyordu. Fatih'e "dur, hop" diye uyarı yaptık ama nafile. Deli taylar gibi atını bırakıp koşmaya başladı kıza. O sırada kız, suyun içinde birden havalandı. Tacettin kızın altından girip omzuna alarak kaldırdı kızı. Sonra da bir hamleyle suya yıktı atıldı kızın üstüne. Meğer o kızı Tacettin üflemiş daha evvel. Fatih'in bir huyu vardı. Üflediği kızları başkasına üfletmez, üflediğini de bakirelerden seçerdi. Tacettin'e pis bakış atmıştı ama kendine ayrılan 4 bakire kızı görünce hemen affetmişti. Kızlar afeti devrandı. Hepsi birbirinden güzeldi. Konstantin belirdi sonra. Fedaisini tepede bırakarak tek başına indi yanımıza. Bizim fedai de onun fedaisinin yanına giderek erketeye yattılar yakın çevrelerde. Etraf güvenliğini sağlıyorlardı. Dere, az ileride bir gölet oluşturmuştu. Göletin yanında bir de serin mağara vardı. içi dayalı döşeli, tam alem yeriydi.

Konstantin de, Fatih de 3 gün kızları alıp odalarından çıkmadılar. Daha doğrusu inlerinden. Ben de Tacettin ile gah derede yüzdük, gah güreştik, gah kızlarla uğraştık. Ama sıkıldık en nihayetinde. Fatih ile Konstantin'i de merak etmedik değil hani. Tam bir bakalım artık noldu diye düşünürken, Fatih ile Konstantin omuz omuza girmiş geldiler. Meğer iddiaya tutuşmuşlar. ilk kızı öldüren diğerine el öptürecekmiş. ikisi de aynı anda bir hatunu telef ettiklerinden omuz omuza gelmişler. Aslında bakmayın sonra savaştıklarına, o zaman oldukça iyilerdi.

Hatta Tacettin ile ebelemeç oynarlarken kahkahaları bütün mağarada yankılanıyordu. Konstantin de çocuk gibiydi hani. Ama Tacettin onu her kıvama sokmayı bilirdi. Bütün Avrupa dillerini de bilirdi.



Sonra daha fazla devleti boş bırakmamak için vedalaştık Konstantin ile. Fatih, sağ kalan kızları yanına alarak hareme götürdü. Hatta kızlardan biri piyano ustasıymış. Bir diğeri de aşçılıkta iyiymiş. Haremde eğitim verdikleri de söylenir ama tam bilmiyorum. Yalan söylemiş olmak istemem.



Tacettin eşeğini özlemiş o arada. Bana eşeğini sordu. Sesimi çıkaramadım. Başımı eğdim. "bir şey mi oldu söyle" diye buruk bir sesle sordu eşeğin akıbetini. Sustum. Bir şey diyemedim.

Yüzüm buruşmuştu. Sonra etraftaki askerlerin de yüzü eğildi. O an anladı eşeğin vefat ettiğini. Eşek kokmuş diye askerler gömmüşler. Gömdükleri yeri gösterdiler. Başında 3 saat 15 dakika ağladı. Sonra lale istedi. Laleler getirildi. Eşeğe kabristan yapılana kadar bekledi. Laleleri ekti ve sonra "ben gidiyorum" dedi. Nereye diye sormadım, soramadım. Kırgındı bana. Sonra Avusturya'ya gitti. Oradan bana bir de mektup yollamıştı. Eşeği ölünce yerine bu sefer bir at hediye etmişti Fatih. iyi bir attı. onunla düştü yola.



Uzun zaman haber alamadık Tacettin'den. O sıra Fatih, bir kere daha buluşmuş Konstantin ile. Alem yapmışlar. Güreş yaparken Konstantin hile yapınca Fatih kızmış. Donunu indirmiş Konstantin'in. Konstantin de kızların yanında rezil olduğunu düşününce, ana avrat düz gitmiş Fatih'e. Fatih içerlemiş ama bir şey dememiş. Bunun intikamı olarak istanbul'u almayı kafaya koyduğu söylenir. Hatta Konstantin, bir itirafnamesinde de bu konuya yer vermiştir. Alıntı yapmak isterim.

" Tacettin Abayık'ın tertibinden sonra mehmet* ile birkaç kez daha buluştuk. Alemler yaptık eskisi gibi. Ama belki de en büyük hatam, ona hile yapmak ve küfretmek oldu. Bir Türk başka bir Türk ile samimi olunca göte parmak girer ama, yabancı biriyle samimi olunca karizmayı çizdirmez. Bunu öğrenmeyi istanbul'u kaybederek anladım. Ona güreşte hile yapıp küfredince, istanbul'u almayı kafaya koydu. Saygılı çocuktu Mehmet. Hiç karşılık vermedi"

(Konstantinapolis anıları / Konstantin'in itirafları - saife 243)


Enteresandır, kuşatmadaki istanbul'un taarruzun başladığı 29 mayıs 1453'ten bir gün önce
üsse geldi Tacettin. Tünel kazıcılarının öldürüldüğünü öğrendiğinde üzüldü. Bir tanesi
Sırbistan'dan tanıdığı bir dostuymuş. 29 mayıs sabahı taarruzu başlatırsak suru aşacağımızı söyledi. Fatih'e gaz verdi. Nitekim gerçekten de 29'unda saldırılar başladı ve Ulubatlı Hasan, sancağımızı dikti.



Lakin surlar aşılmadan evvel bir şey dikkat çekmişti. ilk saldırıya acemilerden oluşan "azaplar" denen birlik gitmişti. Onlara bolca ateş dökmüşlerdi surlardan Bizanslılar. Bir çeşit yanıcı bir madde döküp, kibrit çalıyorlardı sonra. Çok asker kaybettik. O ara Tacettin kayboldu. Nasıl olduysa 2 saat sonra surun tepesinde bir Bizans askerini aşağı atarken görüldü. Sonra da karışıklık çıkarıp azapların, surun yarıklarından içeri girmesine sebep oldu. Mert adamdı. Çoğu davranışını yapabilmek için deli olmak lazımdı. Ama bu, onun işiydi.



istanbul alınınca ortadan kayboldu. 3 gün ses seda çıkmadı Tacettin'den. Bana bir ulak göndermiş. Ulağın elinde de bir not: "ipimle kuşağım sikimle taşağım" yazılı. imza vs. yok. Tacettin olduğu besbelli. Tabi olaydan haberim yok. Apar topar yola çıktık ulakla. Beni Tacettin'e götürdü. Meğer bir Bizanslı hatuna abayı yakmış."Çok yoruldum, biraz dinlenmeye ihtiyacım var" dedi. Sırbistan'da domates yetiştireceğini söyledi bir süreliğine. Beni de götürmek istiyormuş yanında. "Taco, etme, eyleme" dedim ama nafile. Kattı beni önüne kerata. Sırbistan da o aralar çok karışık. Düştük yola. Sırbistan'a varınca ilk iş, istanbul alınırken ölen arkadaşı Mihajloviç'in annesini bulmak oldu. Eline 5 kese altın sıkıştırdı, bir de kart verdi. Karta baktım çaktırmadan. Üzerinde bir not vardı. "Bu kartı Mihajloviç ailesinden her kimin elinde görürseniz yardımı esirgemeyiniz - Tacettin Abayık" yazıyordu kartta. Afili bir de imza çakmış. Çok kıskanmıştım doğrusu. Gerçi geçmiş gün. Şimdi saçma geliyor ama o zamanın devrinde çok karizmatik bir hareketti.



Mihajloviç Hanım'dan geniş arsalı güzel bir ev bulmasını istedi. Kadın kısa sürede buldu. Peşin altını sayıp hemen aldı Tacettin. Tacettin'in oraya gidişi ile köy, dokunulmazlık kazanmıştı adeta. Ne hırsızı, ne uğursuzu, ne de askeri köyden geçmez olmuştu. Hayatımın en dingin, en sakin günleri idi. Tacettin domates yetiştireceğim derken geyik yapmıyormuş. Gerçekten de bir sabah erkenden uyandırdı beni. Dedi "kalk gidiyoruz". "Nereye" diye soramadan omuzladığı gibi beni düştü yola. Yol ayrımına kadar omzunda götürdü. Başım aşağı gelir vaziyette kafam kıpkırmızı kesilmiş. Sevgilisi görünce yüzümü tırstı iyice. Sonra koca bir arsaya geldik. Başına gittik arsanın. "Hadi başlayalım" dedi. Ortada sadece bir saban var, sabanı sürecek öküz yok. "Tacettin saban nerde olm" dedim, demez olaydım. "Spor olsun diye öküzleri ağılda bıraktım" dedi. Sabana girdi, tarlayı tek başına sürmeye başladı. Bir an benden de sabana girmemi isteyecek diye çok tırstım. Zira benim yapacağım iş değildi. Koskoca tarlayı 5 saatte sürdü. Bense sadece terini sildim. Sevgilisi ise öylece bizi izledi. Sonra da eve gelip 2 tavuk kesti ve yedi hayvan herif. Yorulmuştu besbelli. Horultusundan o gece köyde kimse uyumadı. Çevre köydekiler ise yabani hayvanlar köyleri basıyor sanıp göç etmişler. Tüm çevre köylerin mallarına kondu bizim köydeki açıkgözler. Tabi Tacettin izin vermedi. Gidenleri teker teker bulup, mallarını iade etti. Öyle de vicdan sahibi bir adamdı. Kendi yüzünden kimseye zarar gelsin istemezdi. * * *
http://albastropos.blogcu...ul-un-fethi_42224511.html

-----spoiler-----

roketatar ramazan/#5091725
güncel Önemli Başlıklar