bugün

devletlilerin ermenek ziyaretinden manzaralar

hazin manzaralardır. bir kısmını uğur dündar anlatmış:

http://sozcu.com.tr/2014/...ndar/takdir-ilahi-635523/

soner yalçın ise önceki felaketlerden çöllolar sahasında yaşananı (hatırlayan var mı?) ve sonrasını anlatmış:

http://sozcu.com.tr/2014/...in/frikikci-ciner-635526/

ben de kendi gördüğümü anlatayım:

karşılarında bakan, bir yandan feryat ederlerken bir yandan sürekli özür diliyorlardı!... "feryat ediyoruz ama kusura kalmayın. özür dileriz. halimizden anlayın sayın bakanım" diyerek taner yıldız'a sarılıyorlardı. taner yıldız "asıl ben özür dilerim. bizim kusurumuz" filan demedi...

bunların haline bakınca insanlığımdan utandım. bir halk nasıl bu hale getirilir?

sonra aklıma köy enstitüleri geldi. bugün insanlarımızın çoğu bilmiyor ama köy enstitülerinde her cumartesi günü açık kürsü günüydü. şikayeti olan kim varsa, öğretmen, öğrenci fark etmez, kürsüye çıkar, kimden veya hangi uygulamadan şikayetçi olduğunu bildirir, sorumluları özeleştiriye davet ederdi. köy enstitülerinin kurucusu ismail hakkı tonguç yayınladığı bir genelgede "talebelere hakaret edilemez, dayak atılamaz. böyle bir muameleyle karşılaşan talebenin aynı şekilde karşılık verme hakkı vardır" diyordu... işte cumhuriyetin yetiştirmeye çalıştığı vatandaş tipi, işte 1950'den beri süren sağ iktidarların eseri olan vatandaş....

artık halkın gerçekleri görme, kimi desteklediğini anlama zamanı geldi... nazım'ın dediği gibi:

kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!