bugün
- evlenmek istememek ama yalnızlıktan da sıkılmak21
- psikoloğa gitmek mi içki almak mı13
- icardi190510
- junkman13
- anın görüntüsü17
- sözlük kızlarının elleri şuan napıyor sorunsalı14
- erdoğan'dan sonraki başkan19
- yigitzsche15
- başıboş köpek sorunu25
- görümceniz sizi engellese ne yaparsınız14
- çok fazla çirkin erkek olması13
- erdal beşikçioğlu'nun öğle yemeği24
- sexting haram mıdır24
- sophie dee'nin memeleri11
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri11
- kurtlar vadisi pusu rezaleti11
- aleyna tilki nin annesi12
- cengiz ünder'in bıyığı12
- ölmeye karar vermek19
- erdal beşikçoğlu'nun işçilerle yemek pr çalışması10
- mehmet şimşek'in türk milletine yerel halk demesi15
- icardi1905 silik olsun kampanyası14
- sağlıklı cinsel bir yaşamım var neden konuşuluyor12
- motorcu fırlama hafif demir demirkan tarzı yazar15
- 18 nisan 2024 fenerbahçe olympiakos maçı59
- assembly kodu11
- iremga8
- fenerbahçe taraftarı9
- ezgi mola9
- annem baban uğur dündar dedi9
- kuva'i milliye ne ise hamas da o dur20
- ali koç8
- fenerbahçe13
- arda güler16
- altıncı filoya karşı namaz kılmak12
- uludağ sözlük discord grubu9
- yazarların en rum özelliği15
- ismail kartal19
- konstantinos tzolakis9
- sadece sennn9
- türkiyede bütün yiyecek fiyatları aşırı fahiştir16
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti11
- eybırın manyağı kıskanması14
- kadın ayağı kokusu11
- erkeklerin bir kere küsünce geri barışmaması18
- flörtlerinizin ortak özellikleri21
- beni seviyor musunuz8
- anksiyete psikolojik değil fizyolojik bir sorundur11
- bacaklarımdan tahrik olan kız olduğunu sanmıyorum14
- yazarlardan parfüm önerileri14
ben bu yaziyi sana yazdim
ben bu yazıyı sana yazdım... (belkide yazmak zorundaydım)
siyah beyaz film afişleri kadar nostaljik, akla geldiğinde burnumun direğini sızlatacak kadar güzel günlerdi. hayatın devrik cümlelerin de gizli öznemdin sen, umut ikliminde ki harflerim, ter kokan yastığmıda ki gül bahçesiydin. hayat; tost yapılmak için kaderini bekleyen bayat ekmek kıvamında geçerken, günler dönerken seyr-ü seferden,ki seyr-ü sefer sözcüğünün burda geçmesi sadece kelimeyi sevdiğimden...
fırtına öncesi sessizlik değil de, fırtına sonrası sessizlik bıraktın üzerime. yaşadığımız o en güzel, en fırtınalı, en şehvetli günlerin sessizliğini. öyle güzeldin ki eftelya, bakmak içimi burkardı, bu güzelliği hak etmiyorum derdim hep kendi kendime, seni her öptüğümde, her sarıldığım da, her dokunduğum da, şükrederdim yaradana, bahşettiği bu mutluluk için...
her cuma vakti senle bir ömür için kaldırdım ellerimi semaya, onu bana çok görme, onu benden alma diye yalvardım allaha. kabul edeceğini düşünsemde, olmadı ayrıldık, acımadan çekip gidebildin başka kollara eftelya...
hayatım orta yerinden ket yemişti, bakar ama görmez, konuşur ama anlatamaz olmuştum. göğsümde sürekli bilinmedik bir kasılmayla dolaşıyordum, her çalan telefona sen diye koşmam, her gelen mesajı ''acaba o mu?'' diye okumam ayrı bir çentik atıyordu ruhuma. gamsız kedersiz görünen ben, yıkılmanın arefesinde, intiharın şerefesinde sürünmekteydim.
prozac yaşam destek ünitem, insolin gece vardiyam, passiflora yoldaşım olmuştu, göçmüştüm, ayakta duramıyor, yemiyor içmiyor, sürekli kusuyordum...o kadar derinlere işlemişti ki aşkın, ta hücrelerimin bile en ücra köşelerine kadar, gidişin metabolizmamı dahi bozmuştu... iliklerine kadar sevmek böyle bir şeydi eftelya.
son bir konuşma istemiştim sadece senden. kuşluk vakti, en güzel sonbaharların başkenti ankaradan, tüm ailemi karşıma almak pahasına, senin için yollara düşmüştüm. bursanın ufak tefek taşlarına takıla takıla gelmiştim ayağına kadar. şerefimi, gururumu, herşeyimi o otobüsün tekerinin altına atıp gelmiştim...belki bir umutla, geri dönersin diye değil son bir kez yüzünü görürürüm hevesiyle çalmıştım kapını. ama açılmasıyla beraber aynı anda suratıma çarpan o kapı, adeta altın kemerini kaybedip knockout olan bir boksörün yediği son kroşe kadar ağırdı ve sen beni kapından kovduğun da, ölmek benim için dünyanın en kolay işi oluvermişti... göğsümde ki kasılma artık kriz boyutuna çıkmış oracıkta yığılıp kalmıştım. sonrasın da gözümü bir sandelyenin üzerinde açtım...gerisi tuzlu ayran, kolonya muhabbetleri falandı işte. zaten duyduğun da çokta önemsememişsin, ''öyle mi'' verdiğin en büyük tepki olmuş yazık...
hava griydi ve son derece kasvetli, bitmiş bir adamın adımları ile ritim tutyordu rüzgar, en baba aşk filminden bile daha hüzünlüydü hikayem...hani yazsam roman olur derler ya, işte aynen öyle...
artık anlamıştım, sen beni sevmemiştin asla, emeğime, fedakarlığıma saygın olmamıştı hiç. oysa ki ben; denize düşmüş bir gül gibi, düşmüştüm senin için ateşe, ben yangınını sevmiştim eftelya...artık ne önemi vardı ki, içimdeki tüm sevmeye dair olan herşeyi, iyi niyeti, şefkati, sıcaklığı kısaca tüm manevi servetimi de kendinle beraber alıp gitmiştin. annesini kaybeden bir kedi yavrusu kadar savunmasız, korkak ve güvensizdim insanlara karşı artık...yani dünyada ki herkes için herhangi biriydin ama herhangi birinin dünyasını değiştirdin be eftelya...
cuma namazların da ettiğim tüm dualar kadar beddua ediyorum şimdi arkandan, ama allah belanı versin diyerek değil, allah aynı acıyı sana da yaşatsın diye. çünkü sebepsiz akan hiçbir damla gözyaşı yerde kalmazmış eftelya...
sebepsiz akan tüm gözyaşlarım adına, son bir kez yüzüne söyleyemediğim düğümlü sözcüklerim adına, sana bu satırlardan elvada eftelya, elveda... * *
ben bu yazıyı sana yazdım... (belkide yazmak zorundaydım)
siyah beyaz film afişleri kadar nostaljik, akla geldiğinde burnumun direğini sızlatacak kadar güzel günlerdi. hayatın devrik cümlelerin de gizli öznemdin sen, umut ikliminde ki harflerim, ter kokan yastığmıda ki gül bahçesiydin. hayat; tost yapılmak için kaderini bekleyen bayat ekmek kıvamında geçerken, günler dönerken seyr-ü seferden,ki seyr-ü sefer sözcüğünün burda geçmesi sadece kelimeyi sevdiğimden...
fırtına öncesi sessizlik değil de, fırtına sonrası sessizlik bıraktın üzerime. yaşadığımız o en güzel, en fırtınalı, en şehvetli günlerin sessizliğini. öyle güzeldin ki eftelya, bakmak içimi burkardı, bu güzelliği hak etmiyorum derdim hep kendi kendime, seni her öptüğümde, her sarıldığım da, her dokunduğum da, şükrederdim yaradana, bahşettiği bu mutluluk için...
her cuma vakti senle bir ömür için kaldırdım ellerimi semaya, onu bana çok görme, onu benden alma diye yalvardım allaha. kabul edeceğini düşünsemde, olmadı ayrıldık, acımadan çekip gidebildin başka kollara eftelya...
hayatım orta yerinden ket yemişti, bakar ama görmez, konuşur ama anlatamaz olmuştum. göğsümde sürekli bilinmedik bir kasılmayla dolaşıyordum, her çalan telefona sen diye koşmam, her gelen mesajı ''acaba o mu?'' diye okumam ayrı bir çentik atıyordu ruhuma. gamsız kedersiz görünen ben, yıkılmanın arefesinde, intiharın şerefesinde sürünmekteydim.
prozac yaşam destek ünitem, insolin gece vardiyam, passiflora yoldaşım olmuştu, göçmüştüm, ayakta duramıyor, yemiyor içmiyor, sürekli kusuyordum...o kadar derinlere işlemişti ki aşkın, ta hücrelerimin bile en ücra köşelerine kadar, gidişin metabolizmamı dahi bozmuştu... iliklerine kadar sevmek böyle bir şeydi eftelya.
son bir konuşma istemiştim sadece senden. kuşluk vakti, en güzel sonbaharların başkenti ankaradan, tüm ailemi karşıma almak pahasına, senin için yollara düşmüştüm. bursanın ufak tefek taşlarına takıla takıla gelmiştim ayağına kadar. şerefimi, gururumu, herşeyimi o otobüsün tekerinin altına atıp gelmiştim...belki bir umutla, geri dönersin diye değil son bir kez yüzünü görürürüm hevesiyle çalmıştım kapını. ama açılmasıyla beraber aynı anda suratıma çarpan o kapı, adeta altın kemerini kaybedip knockout olan bir boksörün yediği son kroşe kadar ağırdı ve sen beni kapından kovduğun da, ölmek benim için dünyanın en kolay işi oluvermişti... göğsümde ki kasılma artık kriz boyutuna çıkmış oracıkta yığılıp kalmıştım. sonrasın da gözümü bir sandelyenin üzerinde açtım...gerisi tuzlu ayran, kolonya muhabbetleri falandı işte. zaten duyduğun da çokta önemsememişsin, ''öyle mi'' verdiğin en büyük tepki olmuş yazık...
hava griydi ve son derece kasvetli, bitmiş bir adamın adımları ile ritim tutyordu rüzgar, en baba aşk filminden bile daha hüzünlüydü hikayem...hani yazsam roman olur derler ya, işte aynen öyle...
artık anlamıştım, sen beni sevmemiştin asla, emeğime, fedakarlığıma saygın olmamıştı hiç. oysa ki ben; denize düşmüş bir gül gibi, düşmüştüm senin için ateşe, ben yangınını sevmiştim eftelya...artık ne önemi vardı ki, içimdeki tüm sevmeye dair olan herşeyi, iyi niyeti, şefkati, sıcaklığı kısaca tüm manevi servetimi de kendinle beraber alıp gitmiştin. annesini kaybeden bir kedi yavrusu kadar savunmasız, korkak ve güvensizdim insanlara karşı artık...yani dünyada ki herkes için herhangi biriydin ama herhangi birinin dünyasını değiştirdin be eftelya...
cuma namazların da ettiğim tüm dualar kadar beddua ediyorum şimdi arkandan, ama allah belanı versin diyerek değil, allah aynı acıyı sana da yaşatsın diye. çünkü sebepsiz akan hiçbir damla gözyaşı yerde kalmazmış eftelya...
sebepsiz akan tüm gözyaşlarım adına, son bir kez yüzüne söyleyemediğim düğümlü sözcüklerim adına, sana bu satırlardan elvada eftelya, elveda... * *
güncel Önemli Başlıklar